- Gösterim: 47483
Keloidler yapısında yoğun fibröz doku içeren, deriden kabarık, sert, ağrılı ve kaşıntılı olabilen iyi huylu tümöral yapılardır. Derinin iyileşmesi sırasında fibroblastların aşırı çoğalması ve çalışması ile deri destek dokularının—kolajen gibi—kontrolsüz üretimlerinden kaynaklanmaktadır. Keloidler deri hasarının şiddetinden bağımsız olarak ortaya çıkabilmektedir. Örneğin basit bir böcek ısırığı, akne, dövme ve piercing uygulaması, yanıklar ameliyatlar sonrası gelişebilmekte. Sıklıkla 10-35 yaş döneminde ve koyu tenlilerde daha sık görülmekte. Vücudun her anatomik bölgesinde gelişebileceği gibi sıklıkla göğüs ön kısmında, omuzlarda ve sırtta daha sık görülmekte. Maalesef keloid yerleşimi konusunda kulak sık bölgelerden birisi.
Kulaklarda piercing sonrası istenmeyen yan etkiler gelişebilmekte(daha detaylı bilgi için...). Bu yan etkiler içerisinde keloidlerin oluşumu piercing alnlarında lokal gelişmekte ve piercing uygulamalarında % 2.5'lik yüksek bir risk oluşturmaktadır. Keloidler piercing uygulamalarından sonra ilk 1-2 yıl içerisinde yavaş bir klinik gelişim gösterebilmektedir. Maalesef keloid oluşumu başladığında durmadan büyüme gösteren ve kendiliğinden düzelme göstermeyen büyüyen bir tümöral kitleye dönüşmektedir. Kleoidler kulaklarda en sık kullanılan piercing alanı olması nedeni ile kulak memesinde görülmektedir. Piercing uygulamasında kulak memesi ön ve arka kısmında hasar geliştiği için keloid kulak memesinde önde, arkada, ya da her iki yönde de gelişebilmektedir.
Kulakta piercing uygulama alanları günümüzde sosyal medya, moda ve trendler ile birlikte kulak memesi dışında çok farklı alanlarda uygulanmakta. Kulakta uygulama alanları arttıkça keloidleri daha sık ve kulakta farklı yerleşim alanları ile görmekteyiz.
Klinik olarak kulakta gelişen keloidler pembe, mor, deri renginde veya bazen aşırı pigmentli (kişinin cilt tonuna bağlı) olabilirler. Keloidlerin ciltten kabarık kitlesel yapıları kulak derisine geniş bir yüzey ile yerleşebilirken sıklıkla hafif bir sap kısımları ile deriye tutunabilirler. Keloidal yapılar dokunmakla gergin ve orta sertlikte yapılardır. Sıklıkla tek bir kitle olarak ortaya çıkabilirken bazen de yan yana kitleler şeklinde görülebilmektedir. Üzerlerinde cildin parlak olduğu görülürken sıklıkla kılcal damarlar-telenjektaziler belirgin olarak seçilebilir. Görsel görüntü dışında herhangi bir şikayet vermeyebilirler. Ancak sıklıkla kaşıntı, orta düzeyde bir ağrı ile birlikte olabilmektedir.
Kulak keloidleri estetik cerrahi sonrası % 60-100 oranında tekrarlayabilmekte, hatta ilk halinden daha büyük, geniş, ve problemli bir keloid ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle kulak keloidlerinde son yıllarda cerrahi yöntemler yerine lazerler, radyofrekans, ve ilaç enjeksiyonları kombine kullanılmaktadır. İlk olarak her hasta için kulak kelodleri için klinik olarak bir sınıflama yapılmaktadır. Bu yapılacak tedavi ve takip protokollerinin belirlenmesinde kullanılmaktadır. Klinik sınflama;
-
Kulakta keloidal yapı dış yüzey alanının 2/3'ünden az bir yüzey alanı ile kulak derisine tutunuyor ise bunlar saplı (pedinculated) kulak keloidleri olarak tanımlanmaktadır. Klinik sınıflamada bunlar Tip I olarak sınıflandırılır. Kulağın ön yüzeyinde ise Tip IA, arka yüzeyinde ise Tip IB, her iki yüzeyinde ise Tip IC olarak alt grupları ayrılmaktadır.
- Kulakta keloidal yapı dış yüzey alanının 2/3'ünden daha fazla bir yüzey alanı ile kulak derisine tutunuyor ve sadece bir tane keloidal yapı var ise bunlar sesil(kitlesel nodül) kulak keloidleri olarak tanımlanmaktadır. Klinik sınıflamada bunlar Tip II olarak sınıflandırılır.
- Kulakta keloidal yapı dış yüzey alanının 2/3'ünden daha fazla bir yüzey alanı ile kulak derisine tutunuyor ve birden fazla keloidal yapı var ise bunlar multinodüler kulak keloidleri olarak tanımlanmaktadır. Klinik sınıflamada bunlar Tip III olarak sınıflandırılır.
- Kulakta keloidal yapı 5 mm den küçük, dışarıdan zor fark edliliyor ve konturları belirsiz ise klinik sınıflamada bunlar klinik sınıflamadaTip IV olarak tanımlanır.
- Yukarıda tanımlanan klinik formların aynı kulakta mikst formları var ise klinik sınıflamada Tip V olarak tanımlanır.
Kulaktaki keloidler kullanılan tedavi protokolü
- Keloidin klinik muayenesi ve klinik değerlendirilmesi yapıldıktan sonra aseptik koşullarda keloid alanına lokal anestezi uygulanmakta. Tip IV dışındaki tüm kulak keloidlerinde klasik ablatif karbondioksit lazer yada radyofrekans uygulanarak keloidal kitle alınmakta. Tip IV lerde ise klasik ablatif karbondioksit lazer yada radyofrekan ise pinhole tekniği ile uygulama yapılmakta.
- Keloidal kitle ablazyonu sonrası keloid zemine Pulsed dye lazer + 1/2-5 oranında dilue edilmiş triamcinole acetenoid(TAC) enjekte edilir(TAC sıklıkla 5FU yada Verapamil ile kombine edilmekte).
- 1-3 gün steril serum fizyolojik ve antibakteriyal yara örtüleri ile kapalı pansuman uygulanmakta. Sonrasında açık pansumana geçilerek antibiyotikli kremler ile 2 haftalık yaranın kontrollü iyileşme süreci sağlanmakta.
- 1-3 ay aralıklar ile klinik kontroller yapılarak gerekir ise lazer ve ilaç enjeksiyonları tekrarlanmakta. PDL ve triamcinole acetenoid enjeksiyonları tekrarlanır.
Pentoksifilin, metillenmiş bir ksantin türevi ve spesifik olmayan bir fosfodiesteraz inhibitörü olup, antiinflamatuar ve kan akışını artırma özellikleri ile periferik arter hastalıklarında kullanılmakta. Pentoksifilinin ayrıca keloidler, skleroderma ve morfeadaki fibroblastların kollajen sentezinin çoğalmasını ve hızını baskıladığıda gösterilmiştir. Ayrıca keloid kaynaklı ağrı ve kaşıntı semptomlarını azalttığı bilinmekte. Bu etkiler ile keloid tedavilerinde cerrahi, lazer yada RF müdahaleleri sonrası sistemik olarak pentoksifilin kullanılabilirken kontrol seanslarında enjeksiyonlar şeklinde uygulanabilmektedir. Bu amaçla kulakta keloidlerin lazer yada RF alınmasından sonra; kleoid alanının zeminine 4-6 hafta ara ile triamcinole acetenoid + pentoksifilin enjeksiyonları ve sistemik pentoksifilin 6 ay boyunca kullandırılmaktadır.