Tüm canlılar gibi genetik yapımızın kontrolündeki biyolojik saatimizle yaşlanıyoruz. Hücrelerimiz, dokularımız ve metabolik fonksiyonlarımız belli bir süreci takip ederek yaşlanıyor. Vücudumuzla birlikte derimizin yaşlanması ve buna bağlı ortaya çıkan değişimler ise kaçınılmazdır. Seçilme ve beğenilme içgüdüsü, başarı ve çekiciliği güzellik ile genç görünümün belirlediği yönünde artan sosyal algı ile birleştiğinde, kusursuz ve genç görünme isteği de artmaktadır. Günümüzde tıp ve teknoloji alanındaki gelişmelere rağmen, yaşlanmanın durdurulması mümkün değil gibi görünmektedir. Ancak hızla artan çeşitliliği ile yaşlanma karşıtı, anti-aging protokolleri, lazerler, medikal estetik ve cerrahi uygulamalar, cilt yaşlanma sorunlarına hasta beklentilerine yönelik mükemmel sonuçlar sağlayabilmektedir.

Derinin tüm katmanlarını etkileyen yaşlanma süreci iki farklı şekilde gerçekleşmektedir. İlki “intrensek, içsel deri yaşlanması”dır; biyolojik saatimiz ile zaman ve genetik yapımıza bağlı gelişen cilt yaşlanmasıdır. Genetik ve moleküler düzeyde birçok çalışma olmasına karşın bunu durdurmak henüz mümkün değildir. Her bireyin yaşlanma sürecini genetik yapısı belirler (yaşlandıkça anne ve babamıza benzememiz gibi). Yer çekimi ile yüzün sarkması, mimik ve yüz ifademiz sırasında kullandığımız yüz kaslarının neden olduğu kırışıklıklar, uyku sırasında ortaya çıkan kırışıklıklar, hormonal değişimler ve genel sağlık problemleri içsel cilt yaşlanma nedenleri arasında tanımlanabilir. İkincisi “ekstrensek, dışsal cilt yaşlanması”dır. Bu, güneş ve yapay ışık kaynakları (solaryum ve fototerapiler gibi) ile maruz kaldığımız ultraviyolenin başta olduğu, sigara içimi, yetersiz ve dengesiz beslenme, yetersiz su alımı, sıcak ve rüzgâr gibi olumsuz iklim koşulları, radyasyon, çevre kirliliği ve kimyasallara maruz kalma gibi dış faktörlerle oluşan ve engellenebilen cilt yaşlanmasıdır. Derinin dışsal cilt yaşlanmasında en önemli faktör ultraviyole (UV) olduğu için fotoyaşlanma olarak da tanımlanmaktadır. Derinin içsel yaşlanması her insan için kaçınılmazken, dışsal ya da fotoyaşlanma temelde ne kadar UV'ye maruz kaldığımız ve cilt tipimiz ile ilişkilidir. Örneğin, açık tenlilerde, tropikal-subtropikal iklim kuşağında ve dağlık yüksek alanlarda yaşayanlarda, açık alanda yaşayan ve çalışanlarda, solaryum kullananlarda daha fazla fotoyaşlanma görülmektedir.

İntrensek yaşlanma ile birlikte deri kuru, soluk, incelmiş, adeta sigara kağıdı gibi transparan görünmektedir. Deride dermiste destek dokuları oluşturan kollajen ve elastin yapımında azalma sonucu intrensek yaşlanan ciltte ince kırışıklıklar, dinamik kırışıklıklar, destek dokuların azalması ve yer çekimi ile dokuların aşağı yer değişimi, yani yüzde sarkmalar ve bu sarkmalara bağlı katlantılar gelişmektedir. İçsel yaşlanma sürecinde deride sebase hiperplazi, seboreik keratozis ve cherry anjiyoma gibi iyi huylu tümöral yapılar gelişmektedir. Oluşan değişiklikler çoğunlukla derinin fonksiyonlarına dönük olup cildin estetik görünümünü daha az düzeyde etkilemektedir. Ekstrensek yaşlanmada ise ince çizgiler ve derin kırışıklıklar, ciltte sarkmalar ve renk düzensizlikleri daha fazla ortaya çıkmaktadır. Fotoyaşlanma ile birlikte UV temas alanları olan yüz, boyun, dekolte ile ellerin üstünde ciltte kabalaşma, derin kırışıklıklar, pigment düzensizlikleri, doku altı kanamaları, telenjektazi gibi kılcal damarlar ve deri tümörleri gelişmektedir.

Güneşin ultraviyole ışınlarına kronik maruz kalma ile ortaya çıkan fotoyaşlanma, ciltte karakteristik ancak karmaşık değişikliklere yol açar. Açık tenli bireyler arasında, hipertrofik ve atrofik foto-yaşlanma olarak adlandırılan klinik görünümde bir kutupluluk yaratmaktadır. Hipertrofik foto-yaşlanmada klinik olarak derin, kaba kırışıklıklar ve kösele bir doku ile ortaya çıkarken, atrofik foto-yaşlanmada belirgin teleanjiektazi ve artmış keratinosit kanserleri ile minimal kırışık, yarı saydam bir cilt görülmektedir. Cinsiyet ve cilt fotoyaşlanmanın bu klinik tipleri arasındaki ilişki birçok çalışmada araştırılmıştır. Atrofik fotoyaşlanma yaygınlığı erkekler arasında en yüksek, hipertrofik fotoyaşlanma yaygınlığı ise kadınlar arasında en yüksektir. Erkekler arasında hipertrofik fotoyaşlanma daha az görülmekte ve kadınlara göre şiddeti daha hafif olmaktadır. Erkeklerin sosyal hayatta daha fazla güneşe maruz kalmaları ve kadınlara göre daha az güneşten koruyucu kullanma alışkanlıkları nedeniyle bu farklılıkların güneşe maruz kalma derecesinin doğrudan bir sonucu olmayacağı düşünülmüştür. Erkekler ve kadınlar arasındaki bu ikiliğin bir olasılığı, erkek yüz derisinde kadınların yüz derisine kıyasla saç kökleri, ter bezleri, yağ bezleri ve kan damarlarının daha yoğun olmasıdır. Erkeklerin ağız çevresinde kıl, yağ bezleri ve ter bezlerinin artmış varlığı, bu alandaki kırışıklıkların kadınlara göre daha az olmasıyla ilişkilendirilmiştir. Deri eklerinin bolluğundaki farklılıklara ek olarak, kadınların menopozun neden olduğu hormonal durumdaki değişiklikler bu yaşlanma klinik farklılıklarından sorumlu olabilir. Yüzde melanoma dışı cilt kanserlerinin görülme sıklığı, atrofik fotoyaşlanması olan bireylerde önemli ölçüde daha fazla olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle, atrofik fotoyaşlanması olan bireylerin aşırı güneşe maruz kalmaktan kaçınması, düzenli olarak güneş kremi sürmesi ve ciltlerindeki premalign değişiklikler için rutin dermatolojik kontrollerden geçmesi gerekmektedir.

Günümüzün anti-aging protokolleri, lazerler, medikal estetik ve cerrahi uygulamalar, cilt yaşlanma sorunlarında hasta beklentilerini karşılayacak şekilde iyi sonuçlar sağlamaya çalışmaktadır. Bunlar arasında yer alan cilt yenileme ve gençleştirme prosedürlerini yaşlanma karşıtı olarak tanımlamaktansa, temelde içsel ve dışsal yaşlanma süreçlerinin ciltteki etkilerini azaltmaya çalıştıkları şeklinde tanımlamak son derece doğrudur.

Cilt yenileme ve gençleştirme amaçlı kullanılan tüm uygulamaları 4 R başlığında toplamak, uygulamaların etkinliklerini tanımlamayı kolaylaştırmaktadır (R, İngilizce başlık tanımlarının baş harflerinden gelmektedir).

  • Resurfacing; cildin epidermis ve/veya dermisin üst tabakasının soyularak yeniden onarılmasını sağlamak, kısaca cildin yenilenmesi anlamına gelmektedir.
  • Relaxing; cildin altında mimik kasları ve SMAS yapısının tonusunun azaltılması, yumuşatılması anlamına gelmektedir.
  • Refilling; ciltte dermiste ve cilt altı destek dokularınn azalması ile kaybedilen volümün yeniden sağlanması anlamına gelmektedir.
  • Resuspending; cilt ve cilt altı destek dokuların zayıflamasına bağlı olarak yüzde dokular yerçekiminde etkisi ile sarmaktadır. Resuspending bu desteklerin yeniden sağlanması anlamına gelmektedir.

Cilt yenileme ve gençleştirme uygulamaları, uygulama sırasında cilt bütünlüğünde bozulma yapıp yapmamalarına göre invaziv, noninvaziv ya da mininvaziv olmak üzere gruplara ayrılabilmektedir. Böylece yukarıda tanımlanan 4R başlıkları ve bu grupları aşağıdaki tabloda olduğu gibi birleştirerek cilt yenileme ve gençleştirme uygulamalarını sınıflayabilmekteyiz. Örneğin, botoks uygulamaları enjeksiyonlar şeklinde yapıldığı için minimal invaziv grupta ve mimik kasların tonusunu düşürdükleri için "relaxing" başlıkta bir uygulamadır. Ya da kimyasal peelingler invaziv grupta ve "resurfacing" başlıkta bir uygulamadır.

Cildin yaşlanma sürecinde gelişen problemlerin klinik değerlendirmesi yapılarak spesifik yöntemler tek başına ya da diğer yöntemlerle kombine bir şekilde kullanılmaktadır.

Örneğin, yüzde yaşlanmanın estetik olumsuzlukların yumuşatılması için invaziv fraksiyonel CO2 lazerin tek başına kullanılması gibi,

Atrofik akne skarları olan hastalarda invaziv subsizyon + PRGF (refill amaçlı) ve invaziv karbondioksit lazerin (resurfacing) kombine kullanılması gibi.

 

 

 


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency