- Gösterim: 11830
“Benim için uygun güneşten koruyucu hangisi? Bir güneşten koruyucu alıp evde hepimiz kullanabilir miyiz? En güvenilir güneşten koruyucu hangisi? Kaç faktör güneşten koruyucu kullanmalıyım?” Bunlar, hastalarımızın en fazla sorduğu sorulardan birkaçıdır. Güneş koruyucuların reçete edilmesi, hastaya uygun koruma faktörlerinin ve risklerin belirlenmesi, UV'den doğru korunmanın anlatılması, biz dermatologların rutin hasta diyaloglarının bir parçasıdır. Bu makale hazırlanırken, bir güneşten koruyucu seçiminde nelere dikkat edilmesi gerektiği ve güneşten koruyucuların doğru kullanımı ile ilgili bilgilere kolay ulaşılması amaçlanmıştır.
Güneşten korunma, koruyucular ve ürün seçimlerine geçmeden önce kısaca güneş ışınımları hakkındaki bazı bilgileri hatırlayalım.
Güneş Işınımı ve Deri Üzerindeki Etkileri
Güneş ışınımı, 100 ila 400 nm dalga boyları arasında ultraviyole radyasyon (UV) içermektedir. UV radyasyonu; UVB (280–315 nm), UVA (315–400 nm) ve UVC (100–280 nm) dalga boylarının bir kombinasyonudur. UVC, atmosferimizdeki ozon tabakası tarafından bloke edildiğinden dünya yüzeyine ulaşamaz ve klinik bir öneme sahip değildir. Buna karşın UVB ve UVA, yeryüzüne ulaşarak cildimizde erken dönemde deride kızarma (eritem), güneş yanıkları, fotoalerjik, fototoksik ve fotoimmünosüpresyon (deri ve genel vücut savunma sisteminin baskılanması) yaparken, geç dönemde deride fotoyaşlanmaya ve kansere neden olmaktadır.
Son yıllarda güneş ışınımının 400–500 nm dalga boylarına sahip görünür ışınımı (VL) ve 750–1400 nm dalga boylarına sahip IR-A formundaki kızılötesi ışınımın (IR-A) deride pigment düzensizliklerine ve biyolojik etkilere neden oldukları gösterilmiştir. Bu nedenle güneş ya da yapay ışık kaynakları (aydınlatmalar, mobil telefonlar, bilgisayar, TV...) problemleri söz konusu olduğunda dikkatler görünür ışık ve infrared (kızılötesi) ışınıma odaklanmıştır. Her ikisi de deride UV gibi serbest oksijen radikallerine neden olmaktadır. VL, dalga boyu aralığında UV olmadan da deride pigmentasyon oluşturabilmektedir. VL’nin neden olduğu pigmentasyon, UVA1’den daha yoğun ve daha uzun sürmektedir. Hatta VL ve UVA1’in birlikte deride pigmentasyonda sinerjik etkileri bulunmaktadır. VL, açık tenlilerde sadece UVB ve UVA2’nin yaptığı düşünülen deride eriteme neden olabilmektedir (ancak görünür ışık yüksek güçte görünür ışıklardır. Günlük hayatımızda kullanılan elektronik aletler ve aydınlatma sistemlerinden daha güçlü bir dalga boyuna sahiptir). Bu yeni bilgiler ışığında son yıllarda güneşten korunma kapsamı VL’yi içerecek şekilde genişletilmiştir. Özellikle fototoksik ve fotoalerjik reaksiyonlarda, açık tenlilerde, postinflamatuar hiperpigmentasyonda (PIH) ve melazmada bu durum önemlidir. Kısa dalga boyuna sahip bu VL (mavi ışık), melanositler üzerinde mavi renk sensörleri olan opsin 3’ü etkileyerek direkt melanojenezise neden olmaktadır.
UVB, cildimizde güneş yanıklarına ve deri hücreleri DNA’sında direkt hasara neden olmakta (siklobütan pirimidin dimerlerinin (CPD’ler) ve 6-4 pirimidin-pirimidon (6-4PP) fotoürünlerinin oluşumuna yol açarak). UVB’nin neden olduğu derideki güneş yanığı belirtileri algılanabildiği için maruz kalınan UVB yoğunluğu fark edilebilir. UVA bu süreçten sorumlu olmadığı için maruz kalınan UVA yoğunluğunun erken fark edilmesi zordur. UVA maruziyetinin derideki etkileri erken pigmentasyonu ve geç dönemde bronzlaşmadır. UVA radyasyonu UVB’den daha az enerjik olsa da, serbest radikallerin oluşumunu içeren dolaylı bir mekanizma ile deri hücrelerinde mutasyonlara ve kansere neden olmaktadır. UVA, UVB’den daha derine nüfuz eder ve bağ dokusundaki DNA’ya, damarlara ve elastik liflere zarar veren, fotoyaşlanmaya katkıda bulunan reaktif oksijen türleri (ROS) üretir. UVA radyasyonu ayrıca deride fotoduyarlanma ve fototoksik reaksiyonlara neden olmaktadır. UVA radyasyonu genellikle UVA2 (315–340 nm) ve UVA1 (340–400 nm) olarak ikiye ayrılır. UVA1, çok koyu tenli kişilerde bile epidermal ve dermal hasara, hiperpigmentasyona ve ROS oluşumuna neden olmaktadır.
UV maruziyetinin deride yol açtığı değişiklikleri hatırlamak önemlidir. Deri UV'ye maruz kaldıktan sonraki ilk reaksiyon, deride gelişen kızarıklık (eritem)'tir. UV maruziyetine devam edildikçe, ilerleyen günlerde melanin pigmenti epidermal tabakalara dağılır ve epidermiste melanin miktarı artar. UV etkisi ile epidermal keratinosit hücreleri ve ürettikleri keratin çoğalır, 1-2 hafta sonunda epidermal cilt kalınlığı artar. Amino asit yapısında olan keratin bir pigment olmamasına rağmen, UV radyasyonu absorbe ederek deriyi UV'ye karşı çok etkili bir şekilde korur. Bu yavaş süreçte deri, UV'ye çok daha dayanıklı hâle gelmektedir.
Kişiye Özel Güneş Koruyucu Belirleme Unsurları
Kişiye özel bir güneşten koruyucu belirlerken aşağıda tanımlanmaya çalışılan üç temel unsura dikkat edilmelidir:
-
UV Işınım Yoğunluğu (UV İndeksi): Güneşin mevsime, aylara ve günün saatlerine göre yaşanan coğrafi alana göre UV ışınım yoğunluğu.
-
Kişinin Güneş Hassasiyeti (Cilt Tipi): Kişinin güneşe karşı doğal hassasiyeti.
-
Güneş Işınlarına Maruz Kalma Süresi: Kişinin güneşte kalacağı tahmini süre.
UV İndeksi
UV İndeksi (UV Index), 1994 yılında ABD National Weather Service (NWS) ve Environmental Protection Agency (EPA) tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. Dünya yüzeyine, bir coğrafi bölgeye, mevsime ve gün saatine göre ulaşan, cilde zarar verebilecek UV yoğunluğunu tahmini olarak tanımlamaktadır. 1 ile 11+ sayı ve renkler ile temsil edilir.
UV İndeksi aşağıdaki temsili resimde olduğu gibi birçok faktörden etkilenmektedir:
Güneş kaynaklı ışınım, güneşin doğması ile başlayarak öğlen saatlerinde en yüksek seviyesine ulaşmakta ve akşam güneş batımına kadar azalarak devam etmektedir.
-
UVB radyasyonu en yüksek seviyelerine, mevsimlere göre değişmekle birlikte, genellikle sabah 10:00'dan öğleden sonra 15:00'e kadar süren aralıkta ulaşmaktadır.
-
UVA radyasyonu gün boyunca daha sabit olmakla birlikte, sabah 8:00'den akşam 17:00'ye kadar en yüksek seviyelerde kalmaktadır.
UVB'ye maruz kalım, deride erken enflamasyon ile eritem (kızarıklık) ve güneş yanığı belirtilerine neden olduğu için maruz kaldığımızı anlayabiliriz. Ancak UVA, geç pigmentasyon ve deride geç hasara neden olduğu için UVA maruziyetini hissedemeyiz.
UV İndeksi değeri, dünya yüzeyine ulaşan ve cilde zarar verebilecek UV yoğunluğunu ölçmek için kullanılır.
-
1 UV İndeksi, gücünde UV ışını ulaştığı anlamına gelir.
-
Örneğin, UV indeksi 10 ise, alana gücünde UV ulaşmaktadır.
-
UV indeksi son derece önemlidir, çünkü:
-
Maruz kalınacak toplam UV radyasyon dozunu,
-
Cilt tipimize göre güvenli güneşlenme süremizi,
-
Seçmemiz gereken güneşten koruyucunun faktör numarasını belirlememizi sağlamaktadır.
Örnek Hesaplama: UV indeks değeri 10 olan bir günde 6 saat korunmasız olarak güneşte kaldığımızı düşünelim. Vücudumuzun aldığı toplam UV enerjisi:
UV İndekse Göre Korunma Yöntemleri
UV indekse göre UV korunma yöntemleri kabaca aşağıdaki gibi tanımlanmıştır:
Bulunduğumuz yerdeki günün UV İndeksi değerini, konuyla ilgili internet sitelerinden ve akıllı telefon uygulamalarından öğrenebiliyoruz. Birçok ülkenin resmî meteoroloji sitelerinde UV İndeksi verilerine yer verilmekte, hatta günlük hava tahminlerinde UV İndeksi kullanılmaktadır. Ancak ülkemizde resmî meteoroloji sitesinde henüz bu hizmet bulunmamaktadır.
Birçok internet sitesinde, ülkemiz dâhil dünya yüzeyinde istenilen bir noktanın UV İndeks tahminleri saat saat görülebilmektedir. Aşağıdaki örnek tahminler https://www.theweather.com/weather-maps/uvi-europ.html sitesinden alınmıştır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), güneşe karşı hiçbir korunma önlemi almayan erişkin bir kişinin günlük alabileceği maksimum UV dozunu olarak tanımlamıştır.
Yukarıda internet sitesi verilerine göre, 22 Temmuz 2022 tarihinde saat 13:00'te Marmara Bölgesi'nde UV İndeksi 9, Ege'de 10 ve Akdeniz'de 11 olarak tahmin edilmektedir.
-
Antalya'da (UV İndeksi 11), saat 13:00'te korunmadan güneş altında 1 saat kalındığında alınan toplam UV dozu hesaplanmaktadır.
-
İzmir'de (UV İndeksi 10), alınan toplam UV dozu hesaplanmaktadır.
-
İstanbul'da (UV İndeksi 9), alınan toplam UV dozu hesaplanmaktadır.
Bu dozlar nerede ise günlük alınması gereken dozlara yakındır. Bu, ülke olarak belli bir mevsim aralığında ciddi UV dozlarına maruz kalındığını göstermektedir. Ülkemizde güneşin bu olumsuz etkilerini azaltmak için ciddi stratejiler geliştirmek zorundayız. Bu stratejiler arasında belki de en önemlisi, geniş spektrumlu bir güneşten koruyucu kremin, yani UVB ve UVA radyasyonuna karşı koruyan bir güneş kreminin kullanılması önerilmektedir. Kavramsal olarak güneş kremleri, UVB ve UVA radyasyonunu emen/dağıtan/yansıtan maddelerden oluşmalıdır. Güneş kreminin temel amacı, güneşe maruz kalmanın neden olduğu hasarı etkili bir şekilde en aza indirmek için cildi ultraviyole radyasyondan korumaktır. Aynı zamanda ürün, insan ve çevre sağlığı için güvenli olmalı, cilt tarafından iyi tolere edilebilir olmalı ve kullanımı kozmetik olarak kolay olmalıdır.
Güneşe Karşı Cildin Hassasiyeti: Cilt Tipi
Güneşten koruyucu bir ürün seçiminde önemli bir diğer kriter, sahip olduğumuz derinin pigment yapısı, yani güneş cilt tipimizdir. Bu konuyu anlatmaya başlamadan önce biraz derinin pigment yapısından bahsedelim.
Derimizde melanin pigmentasyonu; epidermisin bazal tabakasındaki melanositlerin sayısı, metabolik aktivitesi, melanositlerin içindeki melanozomların melanojenik aktivitesi, melanositler tarafından üretilen melanozomların sayısı, büyüklüğü ve dağılımındaki değişiklikler dâhil olmak üzere çoklu faktörlerle belirlenir. Melanositler, deride UV ve görünür ışınımı algılayıcı hücrelerdir ve bunların varlığında melanin üretimine geçmektedirler. Melanositlerde bu süreçte eumelanin (koyu kahverengiden siyaha değişen renk) ve feomelanin (sarıdan kırmızıya değişen renk) yapılmaktadır.
-
Feomelanin, açık tenlilerde bulunan melanindir ve pro-oksidatiftir. Yani UV ışınımından önce hücrelere zarar verebilecek serbest radikaller ve hiper-enerjik türevler üretir.
-
Eumelanin, koyu tenlilerde bulunan melanindir ve güneş ışınımının epidermisteki penetrasyonunu engelleyerek ışınımın neden olduğu oksidatif strese, ROS (reaktif oksijen türleri/serbest oksijen radikalleri) oluşumuna ve DNA hasarına karşı koruma sağlar (koyu tenli bireylerin açık tenli bireylerden daha düşük cilt kanseri sıklığına sahip olmalarının doğal nedeni budur).
Ancak koyu tenli insanlar bile güneş radyasyonunun neden olduğu DNA hasarı yaşayabilirler; hasar, hücre DNA onarım mekanizmaları tarafından onarılarak kötü huylu dönüşüm riski azaltılır. Öte yandan, feomelaninin baskın olduğu açık tenli bireylerde, melanin güneş radyasyonuna karşı etkili koruma sağlamak için yeterli değildir ve DNA hasarının derecesi, onarım mekanizmalarının kapasitesini aşabilir ve daha yüksek bir malign dönüşüm riski vardır.
Çok açık cilt renginden koyu kahveye kadar cilt tipleri, artan dozlarda UV'ye maruz bırakıldığında her cilt tipinde UV dozuna bağlı olarak epidermiste güneş yanığı hücreleri (apopitotik keratinositler) gelişmektedir (açık tenlilerde daha düşük UV dozlarında bile). Ancak DNA hasarını gösteren CPD (siklobütan pirimidin dimerleri) oluşumu; çok açık, açık bronz ve bronz ciltlerde dermisin üst tabakasında oluşurken, koyu tenlilerde epidermisin bazal tabakasında oluşmaktadır. Bu da fotoyaşlanma, pigment düzensizlikleri, melanom ve melanom dışı cilt kanserlerinin açık tenlilerde neden daha sık geliştiğinin bir göstergesidir.
Güneşe karşı duyarlılığımız, derinin yapısal pigmentasyonu, yani cilt pigment yoğunluğumuz belirlemektedir. Buna göre cilt tipleri belirlenmiştir. Ancak pratikte yaptığımız kadar kolay değildir. Objektif ölçüm ve cilt tipinin belirlenmesi için CIE laboratuvar sistemleri ile kolorimetrik ölçümler yapılabilmektedir. Bu testlerde ITA (Bireysel Tip Açısı) derecelerine göre cilt tipleri belirlenmektedir. ITA derecesi, deri pigmentasyonu ile ters orantılıdır; açı ne kadar düşük ise deri o kadar pigmentlidir. Buna göre açıktan koyuya altı cilt pigmentasyon tipi tanımlanmıştır.
Günlük pratikte yukarıdaki ideal yöntemin kullanılması zordur. Bunun yerine Fitzpatrick tarafından güneş cilt tipimizi belirlemek için bir skorlama sistemi kullanılmaktadır.
Bu skorlamada, aşağıda tanımlandığı gibi, üç temel unsur ayrı ayrı skorlanır ve bu üç skorun toplamı cildimizin güneş cilt tipini belirlemektedir:
-
Genetik Yapımızın Belirlediği Fiziksel Özelliklerimiz: (Göz rengi, saç rengi, doğal cilt rengi vb.)
-
Güneş Sonrası Cildimizin Gösterdiği Reaksiyonlar: (Güneşte kızarma/yanma eğilimi)
-
Güneşlenme/Bronzlaşma Alışkanlıklarımız: (Kolay bronzlaşma derecesi)
Derimizin daha önce güneşe maruz kalmamış bir bölgesinde güneşten korunmadan, cilt yanığı oluşmaksızın deride fark edilebilir en az kızarma oluşacak kadar alınan UV ışın dozuna 1 MED deniyor(MED; Minimal Erythemal Dose). Kızarmayı UV bağlı deri hasarı olarak düşünürsek MED altındaki dozlar bir insanın maruz kalabileceği güvenilir UV ışın miktarını tanımlar. Bu değer kişinin cilt hassasiyet durumuna ve cilt tipine göre değişmekte.
Minimal Eritemal Doz (MED) ve Cilt Tipleri
Bunun basitleştirilmesi amacıyla, cilt tiplerine göre bir kişi için 1 MED (Minimal Eritemal Doz) değerleri tanımlanmıştır. Bu değer, cilt yanığı oluşmaksızın deride fark edilebilir en az kızarma (eritem) oluşturacak UV ışın dozunu ifade eder.
Cilt Tipi I (Ekstra Hassas): Bu cilt tipindeki kişiler turuncu-sarı renkli saçlara, kaşlara ve kirpiklere, açık renk gözlere ve çok açık beyaz bir cilde sahiptir; yazın artan çiller görülür. Bu kişiler asla bronzlaşamazlar ve sadece çok sık güneş yanıkları yaşarlar. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Cilt Tipi II (Hassas): Mavi, gri, yeşil veya kahverengi göze, sarıdan kahverengiye kadar renk aralığında saçlara ve açık beyaz bir cilde sahiptirler; yazın artan çiller görülür. Bu kişiler çok zor ve hafif bronzlaşırlar ve sık güneş yanıkları yaşarlar. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Cilt Tipi III (Normal): Beyaz-buğday cilt renk tonuna sahip insanlardır. Ela veya kahverengi gözler, kumraldan kahverengiye kadar renklerde saçlar ve bazen çiller görülür. Bronzlaşma konusunda zorlanırlar ancak Tip II’lerden nispeten daha fazla bronzlaşabilirler. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Cilt Tipi IV (Düşük Hassas): Buğday-zeytin cilt renk tonuna, kahverengiyle koyu kahverengi arasında göz rengine ve koyu kahve saçları olan insanlardır. Kolay bronzlaşırlar. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Cilt Tipi V (Çok Düşük Hassas): Koyu buğday-açık kahverengi cilt renk tonuna sahiptirler. Koyu kahve ile siyah arasında renklerde saçları olan ve bronzlaşmaları çok kolay insanlardır. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Cilt Tipi VI (En Düşük Hassas): Koyu buğday-koyu kahve hatta siyah ten, koyu kahve ile siyah arasında saç rengine sahip insanlardır. Bu cilt tipleri için belirlenmiş MED değeri 'den düşüktür.
Lütfen metninizin imla, noktalama ve gramer hataları düzeltilmiş son hâlini aşağıda bulabilirsiniz. Ayrıca, bilimsel bir makale formatına uygun olması için metin içerisindeki hesaplama birimleri ve ifadeler netleştirilmiştir.
Cilt Tipine Göre Korunmasız Kalma Süresi ve SPF Belirleme
Cilt tipimiz, güneş altında korunmasız kalabileceğimiz maksimum süreyi de belirlemektedir. Örneğin, UV İndeksi 10 iken erişkin bir insanın cilt tipine göre maksimum kalması gereken süreler yaklaşık olarak şöyledir:
-
Tip I: (, formülü ile)
-
Tip II:
-
Tip III:
-
Tip IV:
-
Tip V: Yaklaşık
-
Tip VI: Yaklaşık .
Cilt tipimiz, kullanılması gereken güneşten koruyucunun (güneşte kalma sürecimize bağlı olarak) SPF değerini de belirlemektedir.
Örnek SPF Hesaplaması: Cilt Tipi III'e sahip bir kişi süreyle UV İndeksi 8 olan bir güneş aktivitesine maruz kalacak ise bu kişinin kullanması gereken SPF değeri hesaplanır:
-
Alınacak Toplam UV Yoğunluğu:
-
Tip III İçin Gerekli SPF: (Tip III için Minimal Eritemal Doz (MED) kabul edilmiştir)
Bu durumda teorik olarak SPF 8 yeterli olacaktır. Ancak, güneşten koruyucuların arayla tekrar kullanılması kuralına uyulmalıdır. Tip I için ise aynı koşullarda 'den SPF 16 olmalıdır.
Kısaca, güneşten koruyucu SPF değerini; cilt tipimiz, UV indeksi ve güneşte kalacağımız süre belirlemektedir. Ancak deride kızarma ve bronzlaşma geç ortaya çıktığı düşünülecek olursa, bu önerilen SPF'ler kişi sadece bir kez güneşleneceği düşünülerek bulunan değerlerdir. Kişi, ertesi günlerde güneşlenmeye devam edecek ise SPF değerleri bulunan değerlerin en az iki katı olmalıdır. Yani SPF seçiminde bu değerler, güneşlenme-tatil sürelerine ve kişinin güneş hassasiyetlerine göre artırılabilir.
Coğrafi Konum ve UV Maruziyeti Modellemesi
Dünyadaki açık tenli nüfusun çoğunluğu (güneşten zarar görme riski en yüksek olanlar) Kuzey enlemlerinde yaşamaktadır. Ülkemiz, Kuzey enleminde yer almaktadır. Ülkemiz koşullarında Ekim-Mart kış aylarında güneşten koruyucu kullanımı gereksiz kabul edilmekte, bu da güneş koruyucu kullanımında yıllık $\text{%25}$'lik bir azalmaya yol açmaktadır.
Dış mekânda insan davranışını modellemenin karmaşıklığının bir sınırı olmasa da (özellikle duruş ve giyim dikkate alındığında), kişisel UV maruziyetini tahmin etmek için Diffey tarafından geliştirilen modelleme çerçevesi benimsenmiştir. Bu çerçeve, güneş UV'sine günlük kişisel maruziyeti tahmin etmek için ortamdaki UV radyasyon düzeylerini, açık havada geçirilen süre, maruz kalma oranı ve gün ışığı saatleri ile birleştirir; bu ilişki şu şekilde ifade edilir:
-
: Ay cinsinden belirli bir enlemde ortalama günlük kişisel maruz kalınan UV yoğunluğunu tanımlar.
-
: Ay cinsinden belirli bir enlemde ortamın UV yoğunluğunu tanımlar. Her coğrafi enlem için tipik ortam günlük UV seviyeleri, UV klimatoloji atlasları ile yıllık tahmin edilebilmektedir.
Eritem (Güneş Hasarı) Oluşumunu Belirleyen Faktörler
Güneş hasarı, deride eritemin (kızarıklığın) gelişmesi ile tanımlanır. Bunun oluşumu, Diffey modellemesi çerçevesinde üç ana faktörün çarpımına bağlıdır:
-
Güneşlenme Zamanındaki Yeryüzündeki UV Yoğunluğu (): Bu, her coğrafi ülke, şehir ve bölge için günlük, aylık ve yıllık olarak belirlenmiştir. UV İndeksi'nin aylık değerleri dikkate alınır (Örneğin, ).
-
Belirli Bir Vücut Alanında Ortam UV Yoğunluğunun Fraksiyonu (): , belirli bir vücut alanının ortamdaki UV yoğunluğunun ne kadarını aldığını tanımlar. Açık havada daha yoğun güneşe maruz kalınan ve fotoyaşlanma veya cilt kanseri gelişmesinin en muhtemel olduğu yüz bölgesi düşünüldüğünde, maruziyet yoğunluğu ortama, kişisel alışkanlıklara ve yaşam şekline göre değişmektedir. Yüz ya da vücudun güneşe maruz kalma yoğunluğu; iklim, vücudun duruşu (ayakta ya da yatış gibi) ve kişinin davranışları gibi faktörlere bağlıdır.
-
Yaz aylarında Türkiye gibi kuzey ülkelerinde, orta coğrafi yüksekliklerde, açık bir havada ve gün ortasında, açık alanda yüz ve gövde, dünya yüzeyine ulaşan UV yoğunluğunun ancak 'üne maruz kalacaktır.
-
Aynı koşul ve zamanda kentsel binalar arasında dolaşan kişinin yüz ve vücudu ise dünya yüzeyine ulaşan UV yoğunluğunun ancak 'sına maruz kalacaktır (vücut pozisyonu ve binaların UV'yi bloke etmesi nedeniyle).
-
Sonuç olarak, hafta içi kentsel bir yaşamda bir kişi dünya yüzeyine ulaşan UV yoğunluğunun ancak 'sına maruz kalırken, hafta sonları bu oran 'e yükseleceği tahmin edilmektedir.
-
-
Günlük Güneşe Maruz Kalma Süresinin Fraksiyonu (): Yetişkinlerin günlük ortalama açık havada geçirdikleri süreler hafta içi ve hafta sonları olarak tahmin edilmiştir. Günlük aktivitelerde geçirilen güneşe maruz kalma süreleri tatillerde değişir. Tatilde ile saatleri arasında havuz kenarında, plajda veya açık havada geçirilen zamanın yüzdesinin ortalama %54 olduğu düşünülüyor. Bu da güneşe maruz kalma süresi olarak ortalama denk gelmektedir. Tatil zamanları dışında çok yoğun güneş maruziyeti yaşanmamaktadır. Gün ışığında güneşe maruz kalma süresinin fraksiyonu aya göre ifade edilir ve olarak tanımlanır. Hesaplama formülü:
Yukarıdaki örnekte gidildiğinde (6 saat maruziyet, gün ışığı süresi ile) tahmini bir değer olarak çıkmaktadır.
Eritem Miktarının Hesaplanması
Yılın belli bir ayında eritem oluşturacak eritem miktarı formülü ise bu üç değerin çarpımıdır:
Bu değer 'in altındaki değerlerde güneşten koruyucu kullanılmasına gerek yokken, bu değerin üstündeki maruziyet düzeylerinde, güneş kremi, kıyafet ve/veya gölgelik yoluyla cilt maruziyetini sınırlamak için adımlar atılmadığı sürece, bu düzey çoğu beyaz tenli insanda belirgin güneş yanığına neden olacaktır.
ve Kuzey enlemleri için bir yıl boyunca korunmasız cilt üzerindeki tipik günlük eritem maruziyetini gösteren bir grafik bulunmaktadır. (Standart Eritemal Doz) olarak ayarlanan kesikli çizgi, kabul edilebilir günlük maruziyetimizi temsil etmektedir. Günlük eritem maruziyetinin bu keyfi eşiği aştığı her ay için güneş koruyucu kullanımının endike olduğu; bu eşiğin altına düştüğü aylarda ise kontrendike olduğu önerilmektedir.
Kuzey enleminde yer alan ülkemiz için (siyah/kırmızı çubuklar), Kasım-Şubat ayları arası değerlerinin altında olması nedeniyle güneşten koruyucu kullanımı gereksizdir. Bu süre içerisinde kullanımı hem sağlık açısından gereksiz hem de kendimize ve çevreye olası zarar olasılığını artırır. Mayıs-Ağustos ayları arası ise mutlaka güneşten koruyucu kullanılmalı, diğer aylarda ise günlük maruz kalma eşiğine göre ürün kullanımı tercih edilmelidir.
Güneşten Korunma ve Koruyucular Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Güneşten koruyucu içerik kompleksinde; UV filtrelerinin içerikleri, tam koruma özellikleri, fotostabilitesi, filtrelerin taşıyıcı sistemlerde çözünebilirliği, suya (terleme, duş, havuz ve deniz suyuna karşı) karşı direnci, içeriklerin insan sağlığı ve çevre açısından güvenliği, güneşten koruyucu kullanımı ve D vitamini eksikliği, ideal uygulama miktarları, ürünlerin suya karşı direnç ve dayanıklılığı, güneşten koruyucu içeriklerinin yasal düzenlemeleri ve denetimi önemlidir.
Güneşten Koruyucular İçerisindeki Filtre İçerikleri
Güneşten koruyucular içerisinde UV ışınımını absorbe eden, saçan ve yansıtan asıl etkin içerik, iki ana gruptan oluşmaktadır: İnorganik içerikler (mineraller, fiziksel filtreler) ve organik içerikler (kimyasal filtreler).
İnorganik İçerikler (Fiziksel Filtreler)
İnorganik içerikler fiziksel filtreler olarak da tanımlanmaktadır. Bunlar, deri yüzeyine uygulandıklarında fiziksel bir bariyer görevi gören, UV radyasyonunu ve/veya görünür ışığı yansıtabilen veya saçabilen mineral kökenli parçacıklardır. Bu amaçla başlıca çinko oksit () ve titanyum dioksit () ile demir oksit pigmentleri kullanılmaktadır.
Fiziksel filtreler; deride minimum duyarlanma ve yan etkilere sahip, yüksek fotostabiliteleri olan, geniş bir UV spektrumunu bloke ettikleri için geniş spektrumlu olarak kabul edilirler. Ayrıca organik filtrelerle reaksiyona girmezler.
Başlangıçta fiziksel filtreler uygun olmayan kozmetik formülasyona sahiplerdi (fiziksel olarak daha kalın olmaları, ciltte opak beyazımsı bir tabaka bırakmaları ve giysileri boyamaları nedeniyle estetik açıdan hoş değildi. Koruyuculukları azalmasına rağmen deri yüzeyine çok ince bir tabaka olarak uygulanmakta idi). Son yıllarda geliştirilen mikronize ve kapsüle formülasyonları, silika veya dimetikon ile kaplanmış formları bu olumsuzlukları en aza indirmiştir.
Organik içerikler (kimyasal filtreler), UV radyasyonunu absorbe edebilen, bunu da görünür ışık aralığında veya kızılötesi radyasyona (ısı gibi cildimiz için zararsız, daha büyük dalga boylarına) dönüştürebilen moleküllerdir. Organik moleküller bu işlemi bozulmadan (fotokimyasal stabilite) sayısız kez tekrarlayabilmelidir. Absorbe edebildikleri UV dalga boyu aralığına bağlı olarak, UVA filtreleri, UVB filtreleri ve geniş spektrumlu (UVA + UVB) filtreleri olarak alt gruplara ayrılmaktadır.
Güneş filtreleri, pazara çıktığı ülkede cilt tipine, kullanım alışkanlıklarına ve UV İndeksi'ne uygun olmalıdır. Yani Avustralya'da kullanılan güneşten koruyucu filtreleri ile Türkiye'de kullanılanlar farklı olmalıdır.
Güneşten Koruyucular Hakkında Teknik Bilgiler
Tam Koruma Tanımı
Derimizi tam koruma; mekanik korunma (gölgelikler, koruyucu giysiler, şapkalar gibi) ve ideal bir güneş koruyucu ürünün kullanımı ile sağlanır. Tam güneşten koruma (Total Güneşten Koruyucu) tanımı, UVB, UVA2, UVA1 ve Görünür Işığa (VL) karşı, geniş spektrumlu koruma elde etmeyi amaçlayan, organik ve/veya inorganik filtreleri içeren bir kombinasyonun kullanılmasıdır.
Güneşten Koruyucuların Fotostabilitesi
Güneşten koruyucu içeriğindeki organik ve inorganik filtreler, fotokimyasal reaksiyonlar ile zamanla filtre özelliklerini kaybetmektedir. Bu durum, deriyi UV ışınımına karşı savunmasız hâle getirirken, fotokimyasal reaksiyon ile ortaya çıkan ROS (Reaktif Oksijen Türleri) ve sitotoksik moleküller, deride aşırı duyarlıklara da neden olmaktadır. Bu nedenle, güneşten koruyucu filtrelerin daha fotostabil olmasına ihtiyacımız vardır.
Örneğin, uzun yıllar metoksibenzoilmetan (BMDM), UVA1'e karşı koruyucu etkisi nedeniyle organik filtre olarak kullanılmış, ancak daha sonra fotostabil olmamaları ve diğer organik filtreler (Octocrylene (OCR), Benzophenone-3 (BP-3)) ile etkileşime girmeleri nedeniyle günümüzde artık kullanılmamaktadır.
Fotostabiliteyi Artırma Stratejileri:
Günümüzde filtrelerin fotostabilitesinin yüksek olması için çeşitli stratejiler geliştirilmiştir:
-
Fotobozunmaya karşı birbirlerini stabilize eden UV filtrelerinin kombine kullanımı.
-
UV filtrelerin mikro ve nano kapsül formlarının kullanımı.
-
Güneşten koruyuculara E vitamini veya kafein gibi antioksidanların eklenmesi.
-
Yapısal olarak daha fotostabil filtre moleküllerinin geliştirilmesi.
Bazı içerikler UVB'ye tam fotostabilite sergilerken (örneğin etilheksil metoksisinnamat (EHMC) içeren ürünler), bazı içerikler UVA'ya karşı da fotostabilite göstermektedir. Organik filtreler genellikle UVA1 aralığında stabiliteden yoksundur. Sadece EHMC, etilheksil triazon (EHT), metilen-bis-benzotriazolil tetrametil bütilfenol (MBBT), ve çok iyi UVA1 fotostabilitesi göstermektedir. Bir güneşten koruyucunun fotostabilitesi son derece önemlidir; ancak ürün ambalajlarında bunun hakkında bir bilgi olmadığı gibi, yasal düzenlemeler maalesef henüz yoktur.
Antioksidanlar ve DNA Onarım Enzimleri
Antioksidanlar, UV filtreleri içerisine eklenmekte; bu sayede filtrelerin stabilitesini sağlarken aynı zamanda ROS, sitokinler ve tip I metalloproteinlerin deride yapımını baskılayarak UV ve VL'nin neden olduğu inflamasyonu da baskılamaktadır. Antioksidanları UV filtreleri olarak kabul etmek yanlış olsa da, bunlar UV radyasyonunun oksidatif etkisini ve hatta hava kirliliğinin neden olduğu kimyasalların derideki etkisini zayıflatan, cildi oksidatif hasardan korumak ve melanom dışı cilt kanseri riskini azaltmaya yardımcı olmak için kullanılan katkı maddeleridir. Antioksidanların güneş kremlerinde kullanılan konsantrasyonları SPF değerini etkilemez ve eritematöz yanıtı geciktirmez. Antioksidanların son yıllarda sistemik kullanımları da tavsiye edilmektedir.
Antioksidanlar dışında DNA onarımını sağlayan bazı enzimler de güneş koruyucular içerisinde kullanılmaktadır. Fotoliyaz (Photolyase) enzimi, yüksek oranda UV'ye maruz kalan bakteri, bitki ve hayvanlarda gösterilmiştir. Bu enzim, flavonoidlerin varlığında UV'yi absorbe ederek DNA onarımını aktive etmektedir.
UV ile hasarlanan DNA'da onarım mekanizmaları etkili olmasına rağmen, bazı hasarlar tam onarılamaz ve hasar birikim etkisiyle zamanla artabilir. Nikotinamidler (Niasinamid), cilt hücrelerinin genomik (DNA) stabilitesini artırdığı gözlenmiştir (Nikotinamid; adenozin trifosfat (ATP) üretiminde esansiyel koenzim olan nikotinamid adenin dinükleotidin () öncüsüdür ve UV radyasyonunun neden olduğu hücre enerji ihtiyacını karşılar). Nikotinamid aynı zamanda UVA1 ve UVB ile gelişen immünosüpresyonu, fotokarsinogenezi ve p53 gen ekspresyonunu da azaltır.
Güneşten Koruyucu Filtrelerin Taşıyıcı Sistemleri
Güneş filtrelerinin konulduğu taşıyıcı sistemlerin (likit, krem, jel, losyon, sprey vb.) özellikleri son derece önemlidir. Bu özellikler arasında; viskozite, emülsifiye yetenekleri, filtreleri stabilize edebilmeleri, deriye uygulandıklarında yarattıkları his, UV filtrelerin taşıyıcıda homojen dağılımı ve cilt üzerinde düzgün bir film oluşumunu sağlayacak nitelikler bulunur.
Bu özellikler içerisinde belki de en önemlisi, deri üzerinde homojen bir film tabakası oluşturabilme yeteneğidir; çünkü bu, UV filtrelerinin kalınlığını, yani deri üzerindeki miktarını etkileyecektir. İkinci olarak, üründe hasta uyumu açısından kullanılabilirliği, yani kozmetik yapısı da son derece önemlidir.
Güneşten koruyucuların UV'ye maruz kalacak tüm deri bölgesine yeterli miktarda ve periyodik olarak (her 2 saatte bir) uygulanmasının önemi belirtilmektedir. Ürün deri üzerinde ideal homojen bir film tabakası oluşturmalıdır; ancak bu, tüm vücut cildinin pürüzsüz ve düz olmaması nedeniyle zordur. Bu, çok önemlidir çünkü ürün cilde ne kadar homojen ve istenen miktarda uygulandı ise, ürünün üzerinde yazan SPF ve UVAPF değerleri o kadar yakalanmış olmaktadır.
Güneşten koruyucularda diğer bir problem, ürün kullanıldıktan sonra deri yüzeyinde ne kadar stabil kaldığıdır. Çünkü günlük aktiviteler (yemek yeme, terleme, yıkama, duş, havuz, deniz) ve fiziksel temaslar (eller ve giysiler gibi) ile sürtünmeler, ürünün deri üzerindeki film tabakasını etkilemektedir. L'Oréal firması tarafından geliştirilen Netlock teknolojisi (INCI C12-22 alkil akrilat/hidroksietil akrilat kopolimeri içermektedir), günlük aktivitelere rağmen yüksek bir güneşten koruma sağlamaktadır (örneğin La Roche-Posay Anthelios XL serisi).
Özel Formülasyonların Kullanımı
Fondöten formundaki güneşten koruyucular, düşük koruyucu etkinlikleri nedeniyle geleneksel güneş kremlerinin yerini almamalıdır. Bu ürünler, klasik bir güneşten koruyucu üzerine kullanılarak; kozmetik olarak görsel görünümü iyileştirmek, cilt parlaklığını azaltmak, düzgün bir cilt rengi ve dokusu sağlamak ve UV korumasını güçlendirmek için tercih edilebilecek seçeneklerdir.
Güneş koruyucuların sprey formları günümüzde hızla artan bir kullanım trendine sahiptir. Ancak, derinin tüm yüzeyinin yeterince örtülmesi, ürünün eşit olarak dağıtımı ve önerilen miktarı kullanma zorluğu nedeniyle pratikte şüpheli sonuçlar bulunmaktadır. Bu nedenle sprey formlar tek başına değil, ilk sürülen güneş koruyucunun etkisini desteklemek amacıyla kullanılabilir.
İçeriğinde silika içeren ürünler, yağlı ve akneli ciltler için kullanılabilir.
Güneşten Koruyucu İçeriklerinin İnsan Sağlığı Açısından Güvenliği
UV filtreleri, tüm vücut gibi geniş yüzeylere ve sık uygulandığında deri tarafından absorbe olarak sistemik yan etkilere sahip olabilecekleri düşünülmüştür.
-
Organik Filtreler ve Sistemik Etki: Organik UV filtrelerinden benzofenon sınıfının ana temsilcisi olan (Benzophenone-3), deri tarafından yüksek oranda emilmekte; anne sütü, amniyotik sıvı, idrar ve kan plazmasına geçmektedir. 'ün östrojenik ve anti-androjenik etkiler gösterdiğine dair bazı bilimsel çalışmalar mevcuttur. Avrupa'da bu nedenle büyük ölçüde diğer geniş spektrumlu UV filtreleri ile değiştirilmiştir.
-
Alerjik Reaksiyonlar: Güneşten koruyucuların kullanımı ile insanlarda en fazla görülen reaksiyonlar fotoalerjik-fototoksik reaksiyonlardır. Fotoalerjik reaksiyonlarda en sık suçlananlar organik UV filtreleri olan benzofenonlardır. Bunların dışında EHMC ve OCR gibi sinnamat türevleri ile gelişen fotoalerjik reaksiyonlar da bulunmaktadır.
-
Yardımcı Maddeler: Ayrıca güneş koruyucular içerisinde filtreler dışında bulunan yardımcı maddeler; yüzey aktif maddeler, yumuşatıcılar, emülgatörler ve kokular da alerjik reaksiyonlara neden olabilmektedir.
-
İnorganik Filtreler: İnorganik (mineral) filtreler alerjik reaksiyonlara neden olmazlar. Son yıllarda titanyum dioksit nanopartiküllerinin () hafif de olsa deriyi tahriş edici özellikleri olduğu yönünde bilgiler toplanmıştır. Ancak 'lerin deride kanserojenik, mutajenite veya toksisiteye dair bir kanıtı yoktur. cilde nüfuz etmez veya dolaşıma karışmaz; %25'e varan konsantrasyonlarda emniyetli kullanımları bildirilmiştir. 'in tek sıkıntısı, sprey ya da toz formunda kullanıldığında solunum yoluyla akciğerlerin buna maruz kalmasıdır.
-
Frontal Fibrosing Alopesi (FFA): Tartışmalı olmakla birlikte, yüze kullanılan güneşten koruyucular ile Frontal Fibrosing Alopesi (FFA) saç dökülmesi arasında bir korelasyon görülmektedir. FFA ile formalin içeren saç şekillendiriciler ve gece yüz kremleri arasında çok net bir korelasyon bulunmakla birlikte, güneşten koruyucular arasında net bir ilişki henüz saptanamamıştır.
Güneş Koruyucu İçeriklerinin Çevreye Olan Olumsuz Etkileri
Güneş filtrelerinin mercan resifleri ve deniz kıyı ekosistemleri için bir tehdit olduğu bildirilmiştir. Mercanlara yönelik tehditlerde küresel iklim değişiklikleri, kirlilik ve kanalizasyonlar ana problemler olarak dursa da, güneş filtreleri küçük bir etki gibi görünse de önemlidir. Son yıllarda mercan resiflerinde ağarma olarak tanımlanan ciddi bir problem yaşanmaktadır. Normalde mercanlar ve tek hücreli algler arasında simbiyotik bir ilişki bulunur; bu ilişkinin bozulması, mercana enerji ve rengini veren simbiyontların kaybı ile sonuçlanır. Bu etkiden, "Küresel Olarak Kimyasalların Sınıflandırılması ve Etiketlenmesi Sistemi (GHS)" kriterlerine göre "su ortamına zararlı" olarak sınıflandırılan filtreleri ve nanopartiküllü formları suçlanmaktadır. , simbiyotik ilişkilerde minimum değişikliklere neden olabilir. ise belli konsantrasyonlar üzerinde mercanlar ve balık ekosistemi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir.
Güneşten Korunma ve D Vitamini Eksikliği
D vitamini sentezi, vücudumuzda güneş kaynaklı UV-B radyasyonu ile olmaktadır. Güneş kaynaklı UV-B radyasyonu olmadan vücudumuzda D vitamini oluşması mümkün değildir. Cildimizde Provitamin-D3'ten Previtamin-D3'e dönüşüm için belli yoğunlukta UV-B ışığı gereklidir. Örneğin kışın güneşten gelen yeterli UV-B yoğunluğu yoktur; ancak ilkbahar, yaz ve sonbaharda D vitamini oluşturabilecek kadar UV-B radyasyonu mevcuttur.
Güneşten Korunma ve D Vitamini Sentezi
Hormon kapsamında değerlendirilen D vitamini seviyesinin kanın her mililitresinde (litrede ) ve daha üstü olması istenmektedir. D vitamini seviyesi bu değerin altına düştüğünde D vitamini eksikliği oluşmaktadır.
Güneş kremi kullanmadan ve deri yüzeyini mekanik olarak örtmeden sadece yüzümüz, ellerimiz ve kollarımızın haftada iki-üç kez aldığı, cilt tipimize göre değerindeki UV-B dozu D vitamini sentezi için yeterlidir.
D Vitamini Sentezi İçin Örnek Hesaplama
Örneğin, Cilt Tipi II'ye sahipsiniz. Kabul edilebilir günlük maksimum dozu 'dir. D vitamini sentezi için günlük UVB yoğunluğu almanız gerekmektedir.
-
Pazartesi: Saat 13:00'te bulunduğunuz coğrafi yerde UV İndeksi 10 olarak tahmin ediliyor. Yüz, kollar ve bacaklarınızı güneşlendirmeniz yeterli olacaktır: 120 J/cm2 / (10 x 0,025W x 60s) = 8 fr
-
Çarşamba: Saat 14:00'te UV İndeksi 12 tahmini ile güneşlenme,
-
Cuma: Saat 15:00'te UV İndeksi 8 tahmini ile güneşlenme, haftalık programınız olabilir.
Eğer bir güneşten koruyucu ürün kullanılacak ise, bu süreler kullanılan ürünün SPF katı kadar uzatılmalıdır.
Aşağıda Cilt Tipi III için örnek güneşlenme süreleri verilmiştir:
D vitamini konusunda iki küçük hatırlatma yapmak gerekir:
-
UV-B ışınımı camdan geçemez. Bu nedenle, pencere arkasında güneşlenme D vitamini sentezi için anlamlı bir fayda sağlamaz.
-
D vitamini için solaryum kullanılması önerilmez. Solaryumdaki ışık kaynaklarında UV-B düşük, UVA ise daha fazladır. Buradaki çelişki, UV-B tarafından oluşturulan Previtamin 'ün UVA tarafından tekrar bozulmasıdır. Üstelik, solaryum insanlarda ciddi kanserojen riski taşıdığı için bizler tarafından zaten önerilmemektedir.
Duş ve Yaşın Etkisi
Son yıllarda diğer bir tartışma konusu, güneşlenme sonrası alınan duşların ve su temasının D vitamini üretimini engellediği yönündedir. Cildin üst deri tabakasındaki sebum içerisinde UV-B ışınlarıyla oluşmuş olan Previtamin 'ün tam anlamıyla deri tarafından emilmesi ve kan dolaşımına karışması kadar zaman gerektirebilir. Bu yüzden güneşlenmeden ilk dört ila altı saat duş alınmaması ya da duş alınırken sabun/duş jeli kullanılmaması önerilmektedir.
Yaşın Etkisi: Güneşlenme, güneşten koruyucu kullanımı ve D vitamini sentezi, özellikle için önemlidir. Çünkü derinin UV ile D vitamini sentezleme kapasitesi yaşlandıkça çocukluk dönemine göre %50 oranında azalmaktadır.
İdeal Güneşten Koruyucu Uygulama Miktarı
Güneşten koruyucu seçiminde ürünlerin üzerinde cilt tipimize uygun koruma faktör numaraları bulunmaktadır. Ürün üzerinde UVB'ye karşı koruma ölçüsü olarak SPF, UVA'ya karşı koruma ölçüsü olarak UVAPF değerleri kullanılır. Bu değerler laboratuvarda belirlenirken; SPF değerleri deri yüzeyine üründen ve UVAPF değerleri üründen uygulanarak ölçülmektedir.
Bu nedenle, ürün üzerinde yazan değerlerin elde edilmesi için deri yüzeyine minimum bu miktarların sürülmesi gerekmektedir. Ancak, bu ürünlerin günlük kullanım miktarları ölçülmüş; ortalama kullanıldığı gözlenmiştir. Özellikle fondöten yapısında olanların kullanım oranlarının diğer krem ve losyonlara göre daha düşük olduğu saptanmıştır.
Bu sebeple, ortalama bir vücut yapısına sahip erişkin bir insanda tüm vücuda sürülmesi gereken ürün miktarı pratikte , yani olmalıdır (tam dolu 'dir). Belirtilen miktarlardan fazla sürülmesi, güneşlenme süresi ve etkilerini değiştirmez, vücuda ulaşan UV ışınının miktarını azaltmaz.
Güneşten Koruyucuların Suya/Terlemeye Direnç ve Dayanıklılık Tanımları
Suya dayanıklılık (direnç), ürün uygulanmış derinin su teması sonrası SPF'sinde ne kadar azalma olacağı olarak düşünülebilir.
-
Suya Dayanıklı: süren sonrası SPF'nin %50 üzerinde kalması.
-
Suya Dirençli (Çok Dayanıklı): süren sonrası SPF'nin %50 üzerinde kalması.
Güneşten Koruyucuların Yasal Düzenlemeleri ve Denetimleri
Güneş kremleri ilaç olmasalar bile, etkinliği ve birey için yüksek düzeyde koruma sağlamak amacıyla mevzuatta tanımlanan teknik gerekliliklere, etiketleme kriterlerine ve etkinlik değerlendirme yöntemlerine uymalıdır. Ülkemizde olduğu gibi diğer ülkelerde de güneş koruyucuları reçetesiz satılan kozmetik ürünler/ilaçlar olarak sınıflandırılır.
Kozmetik Yönetmeliği'nin Ek VI'sına göre ürün etiketlemesi için oluşturulan parametreler şunlardır:
-
Ürün UVB korumasını gösteren maksimum SPF değeri olmalıdır.
-
UVAPF değeri, bu SPF değerinin en az üçte biri değerinde olmalıdır.
-
Avrupa için tanımlanan UVA koruması, kritik değer olan 'nin üzerinde koruma sağlamalıdır.
SPF Değerinin Ölçümü ve Yanıltıcı Özellikleri
SPF (Sun Protection Factor - Güneşten Koruma Faktörü) değeri, ürün içerisindeki filtrenin başta UVB'ye ve daha düşük oranlarda UVA2'ye karşı ne kadar koruma sağladığını gösterir (Almanca: Licht Schutz Faktor - LPF). Filtrenin SPF değeri ölçümü, ürünün 'de uygulanmasından sonra UV ile minimum eritem reaksiyonu oluşmasına neden olan UV dozuna () göre hesaplanmaktadır.
Subjektif Değerlendirme: SPF hesaplanması , yani deride eritem (kızarıklık) değerlendirmesi üzerinden ölçülmektedir. Bu subjektif bir değerlendirmedir; değişken cilt tipleri ile 'in değişmesi ve subjektif değerlendirme olması ölçümlerinde bir sıkıntı yaratır.
SPF Paradoksu: Güneşten koruyucularda diğer bir paradoks, ürünün SPF'sinin maruz kalınan UV süresi ile ilişkilendirilmesidir (bu yalnızca test koşulları; ürün miktarı, radyasyon miktarı vb. kontrol edilerek laboratuvarda uygulandığında mümkündür). Gerçek yaşam koşullarında, güneşe maruz kalmanın coğrafi yeri ve zamanı ile cilde uygulanan ürün miktarına göre değişebilen radyasyon miktarına bağlıdır.
SPF Değerinin Yanıltıcı Algısı: Örneğin SPF 30 denildiğinde bunun SPF 15'ten iki kat daha etkili olduğu sonucunu çıkaramayız.
-
SPF 15 güneş kremi, eriteme neden olan UV radyasyonun %93,3'ünü engeller.
-
SPF 30 güneş kremi %96,7'sini engeller.
-
SPF 50 güneş kremi ise UVB radyasyonunun yaklaşık $\text{%98}$'ini engeller.
Koruyucu olmayan (deriye geçişe izin verilen) yüzde oranlarına bakıldığında; SPF 15 için %6,7, SPF 30 için %3,3 ve SPF 50 için %2 deriye geçişe izin verilen oranlardır. Yani gerçekten SPF 30, SPF 15'e göre iki kat daha az UV'nin deriye geçişine izin vermektedir. Buradaki bakış açısı ne kadar bloke ettiği değil, ne kadarının geçişine izin verdiği ile ilişkilidir. Bu nedenle, SPF arttıkça UV'yi bloke etme oranı az artmakta ancak deriye geçişe izin verilen UV miktarı daha yüksek oranda azalmaktadır. Özetle, yine de ne kadar yüksek SPF o kadar iyidir.
Güvenli Kalma Süresi ve Kümülatif Hasar
SPF değeri ne kadar büyük ise cildimiz o kadar az oranda UV ışınımına maruz kalır. Ancak şu unutulmamalıdır ki, ürünü sürdüğümüzde cilt tipimize ve UV İndeksi'ne göre güneşte güvenli kalma süremiz uzamaktadır. Bu güvenli sürede cilt yine kızarmakta ve bronzlaşmaktadır.
Örnek Açıklama: Tip I ciltlerde maruz kalınabilecek maksimum UV yoğunluğu 'dir. Bu kişinin UV İndeksi 10 iken maksimum güneşte kalma emniyetli süresi 12 dakikadır. Bu kişi SPF 30 değeri olan bir güneşten koruyucusunu ideal olarak cildine kullandığında, ürün cilt tipine göre belirlenmiş maruz kalınabilecek maksimum UV yoğunluğunu arttıracaktır: . Bu durumda, ürün kullanmış bu kişinin UV İndeksi 10'da maksimum güneşte kalma emniyetli süresi , yani olmaktadır. Böylece emniyetli süre ürün kullanımında çıkmaktadır.
Ancak, toplam maruz kalınan UV yoğunluğu olmaktadır; yani deride yine kızarma ve güneşlenme sonrası zamanla bronzlaşma yine olacaktır. Bu nedenle burada önemli olan güneşlenilecek toplam gün sayısı (tatil süresi) ve bu süredeki UV maruziyetinin yönetilmesidir.
Güneş kremleri ideal kullanım koşullarında kullanılsa bile, uzun güneşlenme günleri sonunda derideki kümülatif hasarı engellemez. Yani güneşten koruyucular kullanırken güneşe/UV radyasyona meydan okunmamalıdır.
UVA, Görünür Işık (VL) ve Kızılötesi (IR) Koruması
UVA'ya karşı koruyuculuğu UVAPF (UVA Protection Factor) ile tanımlanır. UVA deride kalıcı pigmentasyondan sorumlu olduğu için UVA'ya karşı koruma ölçümleri yapılırken Minimal Pigmentasyon Dozundan () bahsedilmektedir. , UVA'ya maruz kalındıktan sonra gelişen minimal pigmentasyonu tanımlar. Ancak bu testler Tip II ve Tip IV cilt tiplerinde hesaplanamamaktadır.
Son yıllarda UVA ve UVB dışında Görünür Işığın (VL) (özellikle mavi olan ışınım) ve Kızılötesi Radyasyonun (IR) önemi fark edildikten sonra, ideal bir güneşten koruyucunun VL ve IR için de filtre özelliğine sahip olması gerektiği düşünülmüştür. Bunun için güneşten koruyucu içeriğinde pigment ve antioksidanlar kullanılmaktadır.
-
VL ve IR kullanımı ile ilgili yasal bir düzenleme ve standart bulunmamaktadır.
-
Opak güneşten koruyucular ile %99,9 üzerinde VL bloke edilmektedir (demir oksit pigmentleri iyi bir VL koruyucusudur, titanyum dioksit sadece %14 oranında VL'ye karşı koruyucudur).
Bir Güneşten Koruyucu Ürün Ambalaj ve Etiketi Üzerinde Olması Gerekenler