Normal koşullarda sağlıklı bir derinin mikroorganizmalara karşı direnci çok iyidir. Deri yüzeyindeki mikroplar kolay kolay derinin en dış tabakası olan stratum korneum'u (boynuzsu tabaka) aşamazlar. Ayrıca derinin diğer savunma sistemleri bu mikroorganizmaların sayılarını her zaman dengeler.

Kılların deri içerisinde yerleştiği anatomik yapılar olan kıl folikülleri, derinin doğal zayıf noktalarıdır. Ayrıca deri bütünlüğü ile doğal savunma sisteminin ortadan kalktığı; derideki çatlaklar, sıyrıklar, veziküllü, büllü veya erozyonlu ve ülserli hastalıklar da bakteriler için bir giriş kapısı oluşturur.

Derinin mikroorganizmalara karşı doğal savunma sistemi; stratum korneum'un deskuamasyonu sırasında üstündeki bakterileri de uzaklaştırması, derinin bakteri üremesine çok uygun olmayan göreceli kuruluğu, deri üzerindeki sebumun bakteriler üzerindeki olumsuz etkisi, deri pH'sının asidik değeri (pH 5.5), deride saprofit olarak bulunabilen bakterilerin diğer bakteriler üzerindeki engelleyici etkisi, hücresel ve hümoral immünitenin etkileri deriyi koruduğu düşünülen mekanizmalardır.

Folikülit, kılın deri içerisinde bir kılıf şeklinde yer aldığı pilosebase ünit olarak tanımladığımız yapının inflamasyonudur. Bu inflamasyon deri yüzeyine yakın, sadece kılların deriye açıldığı bölümde ise buna yüzeyel folikülit denilmektedir. Kılı çevreleyen, ağrılı kızarıklık ve şişlik ve bazen orta kısımda irinli bir kesecik olarak görülür. Kaşıntı ve hassasiyet eşlik edebilir. İlerleyen günlerde irinli şişliğin açılması ile kabuklanma gözlenebilir. İnflamasyon pilosebase ünit boyunca derine ilerler ise buna derin folikülit denilmektedir. Tek kıl kökünden derine ilerleyen folikülite fronkül (çıban) adı verilir. Fronkülde iltihap derinleştikçe şişlik ve hassasiyet artar. Derin folikülitte inflamasyon folikül sınırını aşarak çevreye dağılır (perifolikülit) ve birkaç kılın birlikte iltihaplanması haline geldiğinde ise karbonkül olarak adlandırılır.

 

Vücudun kıl barındıran herhangi bir yerinde ortaya çıkabilir. Kılı çevreleyen ağrılı şişlik ve bazen bunun ortasında yerleşen irinli bir kesecik olarak görülür. Sıklıkla kendiliğinden ya da basit bir tedavi ile iyileşir.

Sık görülen bir deri hastalığıdır.

Kıl kökünün sürtünme ya da basıya bağlı olarak hasarlanması sonrasında o bölgede mikroorganizmaların çoğalarak iltihap oluşturmalarına bağlı gelişir.

Boyun ve kasıklar gibi derinin kıvrım yerleri ile sakal bölgesi ya da cinsel organlar gibi sürtünmeye maruz kalan alanlarda daha kolay oluşur.

Folikülitlerin sınıflaması klinik ön tanı ve tedavi yaklaşımı açısından son derece önemlidir.

Folikülitler öncelikle ikiye ayrılmaktadır:

  1. Enfeksiyon kaynaklı

  2. Enfeksiyon kaynaklı olmayanlar: Bu sıklıkla foliküler travma (tıraş olma, kılların cımbız ile koparılması gibi) ya da kılların üzerinin uzun süre kapalı kalması (yara bantları, yağlı güneşten koruyucu, saç bakım yağları, banyo yağları, katran, solventler gibi) ile ortaya çıkmaktadır. En önemli özellik, püstüllerin steril olmasıdır.

Enfeksiyon kaynaklı folikülitler inflamasyonun derinliğine göre ikiye ayrılmaktadır:

  • Yüzeyel folikülit

  • Derin folikülit

Basit bakteriyel folikülit asıl konumuz olmakla birlikte aşağıda bazı folikülitler açıklanmıştır:

Gram-Negatif Folikülit (GNF)

GNF, sıklıkla konvansiyonel tedavilere (tetrasiklin grubu antibiyotik kullanımı gibi) dirençli akne ve roza hastalarında görülen bir folikülittir. Bu hastalarda tedaviye rağmen bir anda püstüller, döküntüler ortaya çıkmakta ve akne-roza kliniği alevlenmektedir. Kullanılan antibiyotiklere bağlı olarak deri florasında değişim ile birlikte Gram negatif basillerin (özellikle "enteric bacteria") artışından kaynaklanmaktadır. Sıklıkla erkeklerde, derisi yağlı olanlarda, burun ve ağız çevresinde püstülleri olanlarda görülmektedir. Akne topikal tedavilerinde klindamisin, benzoil peroksit ve eritromisin kullanımına bağlı E. coli kaynaklı GNF gelişebilmektedir.

GNF için iki klinik form tarif edilmiştir:

  • Tip I: En sık görülen formudur ve yüzün ortasında 3-6 mm boyutlarında yüzeyel püstüller ortaya çıkmaktadır. E. coli, Klebsiella sp., Enterobacter sp. ve P. aeruginosa en sık etkenlerdir.

  • Tip II: Daha derin yerleşen, ağrılı nodül ve kistik formudur. Etken Proteus mirabilis'dir.

Tedavide ilk yaklaşım, kullanımı devam eden antibiyotiklerin kesilmesidir. Sistemik izotretinoin 4-6 ay kullanılmaktadır. İlk 2 hafta izotretinoine ek olarak sefalosporinler, ampisilin, trimetoprim-sülfametoksazol verilebilir.

Hot Tub Foliküliti

Hot tub foliküliti, genellikle Pseudomonas aeruginosa bakterisinin neden olduğu bir enfeksiyondur. Bu durum, yetersiz klorlanmış veya temizlenmemiş jakuzi (hot tub) ve nadiren yüzme havuzlarında, bakteri üremesinin yüksek olduğu sıcak suya maruz kalındıktan sonra gelişir.

  • Belirtiler: Maruziyetten birkaç saat ila birkaç gün sonra, özellikle mayo ile kapalı kalan veya uzun süre suya temas eden bölgelerde kaşıntılı döküntüler başlar. Bu döküntüler kırmızı, kabarık papüller ve bazen ortasında iltihap olan püstüller şeklindedir.

  • Yerleşim: Sıklıkla gövde, koltuk altı ve kasıklar gibi vücudun suya batırılan bölgelerinde görülür.

  • Tedavi: Çoğu zaman kendiliğinden ve kısa sürede (7-14 gün) iyileşir. Kalıcı ve yaygın vakalarda veya immün sistemi zayıf kişilerde hekim tarafından antibiyotik tedavisi gerekebilir.

Pityrosporum Foliküliti (Malassezia Foliküliti)

Pityrosporum foliküliti ya da Malassezia foliküliti, derinin normal florasında bulunan Malassezia (eski adı Pityrosporum) mantarından kaynaklanan bir folikülittir. Erkeklerde kadınlardan daha sık görülmektedir. Normal deri florasında bulunan Malassezia etkenlerinin deride aşırı çoğalmasından kaynaklanmaktadır.

  • Başlangıç: Döküntüler birden başlamaktadır. Sıklıkla güneş, antibiyotik ya da sistemik kortizon gibi immün sistemi baskılayan ilaç kullanımı sonrası ortaya çıkmaktadır.

  • Klinik Görünüm: Küçük ve yoğun kaşıntılı papüller ile başlamakta, sonra bunlar püstüllere dönüşmektedir.

  • Yerleşim: Sıklıkla gövde (özellikle üst sırt ve göğüs), boyun, ense ve bazen de saçlı deri sınırında görülür.

  • Tedavi: Tedavide sistemik ve topikal antifungal ilaçlar (mantar ilaçları) kullanılmaktadır. Tedavi sonrasında bile tekrarlayabilen (nüks eden) bir durumdur.

Candida Foliküliti

Candida foliküliti, derinin kıvrım bölgelerinde ve özellikle nemli alanlarda Candida albicans mantarının kıl folikülünü enfekte etmesi sonucu gelişir. Ağrılı papüller, nodüller ve püstüller şeklinde lezyonlar görülmektedir. Sıklıkla sistemik antibiyotik veya kortizon kullanan, diyabetli ya da immün sistemi baskılanmış kişilerde ortaya çıkar.

HSV Foliküliti (Herpes Simpleks Virüsü Foliküliti)

HSV foliküliti, genellikle tip 1 veya tip 2 Herpes Simpleks Virüsü'nün kıl folikülünü enfekte etmesiyle oluşur. Lezyonlar, bir araya toplanmış, eritemli ve ağrılı veziküller (su toplamış kesecikler) şeklinde başlar ve daha sonra püstüllere dönüşebilir. En sık sakal bölgesinde (herpes barbae) görülür. Tanı, lezyonlardan alınan sürüntü örneğiyle konulur. 

Demodex Folliculorum Foliküliti

Demodex folliculorum foliküliti, kıl foliküllerinde doğal olarak bulunan Demodex akarlarının aşırı çoğalması sonucu gelişir. Bu durum, özellikle yüz, yanaklar ve alın bölgesinde kaşıntılı, eritemli papüller ve püstüller ile karakterizedir. Sıklıkla rozasea (gül hastalığı) benzeri bir klinik tabloya neden olabilir. Tanı, foliküllerden alınan deri kazıntısı ile akar sayısının belirlenmesiyle konur. 

Eozinofilik Püstüler Folikülit (Ofuji Hastalığı)

Eozinofilik püstüler folikülit, deri kıvrımlarını tutmayan (kıvrım yerlerini atlayan), kaldırım taşı görünümünde eritemli papüllerle karakterizedir. Oluşturduğu bu özel görünüme şezlong belirtisi (deck-chair sign) adı verilir. Döküntüler sıklıkla kaşıntılıdır.

Etiyolojisi (nedeni) tam olarak bilinmemekle birlikte; kanserlere sekonder olarak (mide, akciğer ve kolon), hipereozinofilik sendromun ve AIDS'in bir deri bulgusu olabileceği ya da psoriasis, ekzema, atopik dermatit gibi kronik deri hastalıklarının ileri yaşlarda klinik formu olabileceği düşünülmektedir. Ayrıca, bilinmeyen bir etkene karşı gelişen alerjik bir reaksiyon ya da ilaçların neden olabileceğini bildirenler de vardır.

HIV ile Birlikte Eozinofilik Folikülit

Bu durum, HIV pozitif hastalarda görülmesi açısından önemlidir. Steril yapıda, çok sayıda papül ve püstüller bulunmaktadır. Sıklıkla kaşıntı ile birlikte seyreder. Ortasında iyileşme olurken eritem zamanla çevreye dağılmaktadır. Erkeklerde daha sıklıkla görülmektedir. Sıklıkla yüz, sırt ve gövde tutulmaktadır. Püstüllerin analizi ya da biyopsi kesin tanıyı sağlamaktadır. Tedavisi zordur. Sıklıkla kortizon içerikli topikal ürünler tercih edilmektedir.

Yenidoğanda Görülen Eozinofilik Püstüler Folikülit

Perifolliculitis Capitis Abscedens et Suffodiens

İlaçlara Bağlı Gelişen Folikülit

İlaçlara bağlı gelişen folikülit; son yıllarda kanser tedavisinde kullanılan EGFR inhibitörleri gibi biyolojik ajanların (gefitinib, setuksimab vb.) kullanımı sonrası papülopüstüler lezyonlar ortaya çıkmaktadır. Bu ilaçların kullanılmaya başlamasından 1-3 hafta sonra, özellikle yağlı alanlarda; saçlı deri ve yüzün T bölgesinde püstüler folikülitler ortaya çıkmaktadır.

Folliculitis Keloidalis Nuchae (Akne Keloidalis)

Folliculitis keloidalis nuchae, genellikle akne keloidalis olarak tanımlanmaktadır. Enseden saçlı deriye doğru uzanan derin folikülitler oluşmaktadır.

  • Klinik Görünüm: Başlangıçta ensede kıl kökleri çevresinde küçük, sert, kırmızı papüller ve püstüller şeklinde görülür.

  • İlerleme: Kronikleştikçe bu lezyonlar birleşerek saç dökülmesine neden olan keloid benzeri sert plaklar ve nodüller oluşturur. Saçlar bu plakların içinde hapsolmuş gibi görünebilir veya tamamen dökülür.

  • Görülme Sıklığı: En sık genç erkeklerde ve koyu tenli (Afrika kökenli) bireylerde görülür.

  • Etiyoloji (Neden): Kıl kökünün kronik tahrişi (sürtünme, kısa saç kesimi) ve buna bağlı gelişen kronik inflamasyon sorumlu tutulmaktadır.

Aktinik Folikülit

Aktinik folikülit, nadir görülen bir folikülittir. Güneşe maruz kalındıktan 4-24 saat sonra ortaya çıkmaktadır. UV'nin (Ultraviyole) nasıl folikülit yaptığı ile ilgili net bir bilgi yoktur.

  • Klinik Görünüm: Kaşıntısız, eritemli ve püstüler döküntüler olarak seyreder.

  • Yerleşim: Sıklıkla güneşe maruz kalan alanlarda; yanakta, boyunda, omuz ve kollarda görülmektedir.

  • Neden: Güneşe duyarlılığı olan bazı kişilerde gelişen fototoksik veya fotoalerjik bir reaksiyon olabileceği düşünülmektedir.

 

Bakteriyel Folikülit

Neden olan mikroorganizmalar en sıklıkla stafilokok türü bakteriler olmakla beraber, streptokoklar başta olmak üzere diğer bakteriler de suçlanmaktadır.

Bunlar bir ya da birkaç tane küçük, hafif deriden kabarık, kaşıntılı olabilen, kırmızı ve 5 mm'den küçük papüller şeklinde başlamaktadır. Zamanla püstül gelişebilmektedir. Folikülde etkilediği derinliğe göre yüzeysel ya da derin yerleşebilmektedir. Bazen ortasında etkilediği kıl görülebilir.

Yüzeysel folikülit ya derin forma dönüşmekte ya da deride skar bırakmadan iyileşmektedir. Derin folikülit, yüzeysele benzer ancak sert bir nodül üzerinde gözlenir ve sıklıkla ağrılıdır. İyileşirken skar bırakma riski bulunmaktadır.

Folikülit birkaç gün içerisinde kendiliğinden ya da basit bir tedavi ile iyileşir. Ancak bazı risk faktörlerinin varlığında folikülite yol açan mikroorganizmalar derin dokulara yayılıp kan dolaşımına da karışabilir. Bu durumda genel durum bozukluğu ve yüksek ateş gibi bulgular acil tedavi gerektirir. Folikülitin daha şiddetli formları sayılabilen fronkül ve karbonkül ise her zaman hekim tarafından tedavi edilmelidir. Tekrarlayan folikülitler kıl kökünün harabiyetine bağlı kıl/saç kaybına ve deride nedbe (skar) oluşumuna neden olabilir.

Yüzeysel Püstüler Bakteriyel Folikülit (SPF)

Yüzeysel püstüler bakteriyel folikülitin (SPF) en sık bilinen formu Bockhart impetigosudur. Kötü hijyenik koşullar ve derinin uzun süre kapalı kalması koşullarında daha kolay gelişmektedir. Sıklıkla etken Staphylococcus aureus’tur. Streptokoklardan farklı olarak kolay yayılırlar ve püstül ve vezikülobüller daha fazladır.

SPF'de inflamasyon kılın tam deriden çıktığı sınırlı alandadır. SPF sıklıkla saçlı deri ve kollarda görülmekle birlikte, yüzde özellikle ağız çevresinde gözlenmektedir. Böcek ısırması, kaşıntı ve minimal bir deri hasarı sonrası sekonder olarak gelişmektedir. Klinik olarak çabuk patlayan, kaşıntılı ve yanmalı, küçük püstüller görülmektedir.

Folikülitis Barbae ve Sycosis Barbae sıklıkla erkeklerde sakal ve bıyık bölgesinde görülen Staphylococcus kaynaklı bir enfeksiyondur.

En fazla 20-40 yaş döneminde tıraş olmaya bağlı iritasyonla birlikte ortaya çıkmaktadır. Sakal ve bıyıkta kılların çevresinde eritemli (kırmızı) zeminde yüzeysel püstüller ile başlamaktadır. Başlangıçta Folikülitis Barbae olarak tanımlanır. Ancak yüzeysel folikülitin derinleşmesi ile ağrılı ve gergin lezyonlara dönüşmekte ve klinik olarak Sycosis Barbae olarak adlandırılmaktadır. Sycosis Barbae skar (nedbe) ile iyileşmektedir.

Akneli hastalarda yüzeyel folikülitler sık gelişmekte ve bunlarda mikroorganizmalar sıklıkla Gram negatif mikroorganizmalardır. Bunun nedeni, akneli hastaların sıklıkla sistemik antibiyotik kullanmaları ve bu nedenle deride Gram negatiflerin daha fazla kolonizasyonudur (Enterobacter, Klebsiella, Escherichia, Serratia ve Proteus gibi). Bunlar sıklıkla burun çevresinde başlamakta, yanaklar ve ağız çevresine dağılmaktadır. Folikülit daha derin yerleşimli ve klinik olarak daha şiddetlidir. Kolayca fronkül ve karbonkül gelişebilmektedir.

Nazal Fronkülozis (Burun Fronkülozisi)

Burun içinde başlayan fronkülözis, burun üzerinde perforasyonla "nazal fronkülözis"e dönüşmektedir. Burun ucu kırmızı, şiş ve ağrılıdır. Burun içerisinde primer lezyon görülebilir. Sıklıkla etken Staphylococcus aureus'tur.

Folikülit Gelişimini Kolaylaştıran Nedenler

Folikülit herkeste gelişebilir. Ancak aşağıda sıralanan bazı durumlarda folikülit ortaya çıkması daha kolaydır:

  • Sıcak ve terleme

  • Şişmanlık

  • Derinin sıkıca örtülmesi

  • Tıraş olma (özellikle yakın ve tahriş edici tıraş)

  • Sürtünmeye neden olan, terin buharlaşmasına engel olan dar giysiler

  • Bulaşıcı hastalıklara karşı olan vücut direncini azaltan bazı hastalıkların varlığı (şeker hastalığı, lösemi, AIDS gibi)

  • Ergenlik sivilcesi ya da egzama gibi bir deri hastalığının varlığı

  • Deri bütünlüğünü bozan zedelenmeler (sıyrıklar, ameliyat yeri kesisi, diğer kesiler)

  • Bazı ilaçların uzun süreli kullanımı (kortikosteroidler ve antibiyotikler)

  • Temiz olmayan küvette yapılan sıcak banyo

Folikülit Tedavisi

Sistemik Tedavi

Folikülitte kültür ve antibiyogram yapılması ve antibiyotiğin buna göre seçilmesi kuramsal olarak en doğrusu gibi görülmekle birlikte, pratikte çoğu zaman uygulanamaz. Folikülitte etken hemen hemen iyi bir uzmanın klinik değerlendirmesinde belli olduğu için, zaman kaybı önemli olduğu için ve bazen de ek bir maddi külfet getireceği için genellikle kültür yapılmadan tedaviye başlanır.

  • Streptokok olduğuna emin olunan durumlarda "Penisilin" en uygun antibiyotik gibi görünmektedir.

  • Eğer tek başına veya streptokoklarla birlikte stafilokokların varlığı söz konusuysa, penisilin grubunun etkinliği şüpheli duruma düşecek ve değişik antibiyotik grupları aramak gerekecektir. Klavulanik asit veya sulbaktam destekli yarı sentetik penisilinler bu grupta sayılabilir. Sefalosporin grubu, makrolid grubu, kinolon grubu stafilokoklara iyi etkili olan gruplardır. Bunların yanı sıra trimetoprim-sülfametoksazol, linkomisin, klindamisin, gentamisin de stafilokoksik enfeksiyonlarda kullanılabilecek antibiyotiklerdir.

  • Dirençli olgularda fusidik asit ve vankomisin stafilokoklara çok iyi etkili ürünler olarak kullanılabilir. Rifampisin de stafilokoklara çok iyi etkili olmakla birlikte, tüberküloza spesifik bir ilaç olduğu için zorda kalınmadıkça yeğlenmemektedir.

  • Tetrasiklin grubu da stafilokoklara etkili olmakla birlikte, aşırı ve düzensiz kullanımdan dolayı direnç gelişimi görülmüştür. İnatçı folikülitlerde de 6-12 ay gibi sürelerle baskılayıcı olarak kullanılabilmektedirler.

  • Zaman zaman bazen primer, fakat genellikle sekonder olarak Pseudomonas enfeksiyonları görülebilir. Bu durumlarda seftazidim ilk seçenek olarak kullanılır, ayrıca amikasin, gentamisin, tobramisin, azlosilin de kullanılmaktadır.

  • Anaerob bakteriler söz konusu olduğunda penisilin gruplarının yanı sıra klindamisin ön plana çıkar. Özellikle anaeroblara etkili olan metronidazol ve ornidazol önemli seçeneklerdir.

  • Akut enfeksiyonlarda sistemik antibiyotik başlanırsa 7-10 günden önce kesilmemelidir. Erken kesme yetersiz tedavi ve nükslere yol açabilir.

Topikal Tedavi

Folikülitlerde yerel tedavi de çok kullanılır; bu zaman zaman doğrudan tek tedavi ajanı olarak, zaman zaman da sistemik tedaviye destek olarak yapılabilir. Yerel antibiyoterapide lezyon üzerinde doğrudan yüksek ilaç yoğunluğu sağlanması, sistemik yan etkilerden uzak kalma ve sistemik tedaviye göre ucuz olma gibi avantajlar vardır. Yerel tedavide destek olarak bazı antiseptikler de kullanılabilmektedir. Yerel antibiyotikler, antiseptiklere göre daha hızlı ve güçlü etkili olmakla birlikte, direnç gelişebilmesi söz konusudur. Yerel antiseptiklerde ise direnç söz konusu değildir, fakat açık yara yüzeylerinde doku yıkımına neden olabilirler. Daha çok lezyon çevresinin temizliğinde, lezyonsuz alanların profilaksisinde kullanılırlar.

Yerel antibakteriyel tedavide iyi bir etkinlik sağlanabilmesi için bazı önemli uygulama özellikleri vardır:

  • Öncelikle deri ve lezyon yüzeyinin basit yöntemlerle temizlenmesi, özgün antibakteriyel tedaviler kadar yararlı olabilmektedir. Her türlü yerel uygulama öncesinde lezyon üzerinde var olan skuam, krut ve ilaç artıklarının ortamdan uzaklaştırılması gerekir. Burada iki önemli amaçtan biri, uygulanacak ilacın doğrudan lezyon yüzeyiyle değinmesini sağlamak, diğeri ise bakteri kaynağı olan krutların ortadan kaldırılmasını sağlamaktır. Krutlar çok sert ve yapışıksa, sulu pansumanlar veya yağlarla yumuşatılarak alınmalıdır.

  • Yerel antibiyotik uygulanması, lezyonun çevresine 1-2 cm taşarak yapılmalı, özellikle kıllı alanlarda biraz daha genişletilmelidir, çünkü folikül ağızları bakterilerin daha uzun kalabildikleri yerlerdir.

  • Uygulama günde 2-3 kez yapılabilir ve 14 günden önce de kesilmemelidir. Foliküler enfeksiyonlarda iki haftaya uzatılmalıdırlar.

  • Uzun süren ve nükseden enfeksiyonlarda, özellikle de foliküler yerleşimli olanlarında altı ay, hatta bir yıl gibi uzun süreler yerel antibiyotik uygulaması yapılabilir.

  • Uzun süre kullanımda direnç gelişmesi söz konusu olabileceği için, farklı kimyasal yapıda ürünler, bazen de antiseptiklerle dönüşümlü uygulanmalıdır.

  • Etkenin stafilokoklar olduğu uzun süreli enfeksiyonlarda, kolonizasyonun engellenmesi için burun çevresi, perianal ve perineal bölgelere de uzun süreli uygulama yapılmalıdır.

  • Yerel antibiyotikli ürünler arasında şu anda en yaygın kullanılan ve etkin olan iki tanesi "Fusidik asit" ve "Mupirosin"dir. İyi etkili olan bir başka ürün "Neomisin-Basitrasin" kombinasyonudur. Streptokok ve stafilokoklara etkisi iyi olmakla birlikte neomisinin aşırı duyarlık yapma olasılığı göz önünde bulundurulmalıdır. Gentamisin de etki spektrumumuza uygun yapıdadır ve Pseudomonaslara da kısmen etki sağlar. Tetrasiklin grubu ve kloramfenikol grubu günümüzde çok kullanılmamaktadır. Eritromisin ve klindamisin ülkemizde yalnız akne preparatları şeklinde bulunmaktadır.

Koruyucu Önlemler

  • Folikülitin oluşumunu kolaylaştıran durumlar ortadan kaldırılmalıdır. (Kilo vermek, aşırı terlemeye neden olan ortamlardan kaçınmak, gevşek ve terin geçmesine izin veren giysiler giymek, tıraş olmamak ya da elektrikli tıraş makinesi kullanmak gibi.)

  • Folikülitli olan deri bölgesi nazikçe uygulanacak temizleyiciler ile temiz tutulmalıdır.

  • Folikülit hasta tarafından sıkılıp içeriği boşaltılmaya çalışılmamalıdır. Bu çok riskli olup mikrobun tüm vücuda yayılmasına ve belirgin nedbe (skar) oluşumuna yol açabilir.

  • Hafif olgularda o bölgeye uygulanacak sıcak kompresler ile birkaç gün içerisinde iyileşme olacaktır.

  • Fronkül ve karbonkül gibi ilerlemiş olgularda biriken cerahatin akıtılması için folikülit üzerinde kesi yapılması şeklinde küçük bir cerrahi işlem gerekebilir.

 


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency