- Gösterim: 26180
Fibroepitelyal polip, akrokordon, molluscum pendulum veya deri polipleri olarak tanımlanan et benleri, cildin en yaygın iyi huylu tümörlerinden biridir. Akrokordonlar çoğunlukla boyun, koltuk altı, kasık, genital bölge ve göz kapağı gibi cildin katlantılı bölgelerinde görülür. Cilt renginde, küçük bir bağlantı noktasıyla deriye bağlı olabileceği gibi, farklı tonlarda da olabilir. Et benlerinin boyutları ve sayıları kişiden kişiye farklılık gösterebilir; zaman içinde sayıları artabilir ve büyüyebilirler. Bazen bir toplu iğne başından küçük olan akrokordonlar, zaman zaman daha büyük boyutlara ulaşabilir. Dermatolojik açıdan risk taşımayan et benleri, nevüs olarak tanımlanan normal benler ile siğillerle karıştırılabilir.
Akrokordonların nasıl ortaya çıktığı ve nedenleri hala belirsizliğini korumaktadır. Ancak akrokordon ile bazı ilişkileri üzerine çalışmalar yapılmıştır.
- Akrokordonların genellikle kilo fazlalığı ve obezite ile ilişkili olduğu bilinmektedir. Metabolik sendrom veya bu sendrom ile birlikte olan abdominal obezite, yüksek açlık şekeri veya tip 2 diabetes mellitus, hipertansiyon, kanda yüksek trigliseritler ve düşük yüksek yoğunluklu lipoprotein ile ortaya çıkmaktadır. Yapılan çalışmalarda akrokordonlu hastalarda metabolik sendrom gelişme riski kontrollerden 10 kat daha yüksek olarak bulunmuştur. Benzer çalışmalarda metabolik sendromun varlığı ile akrokordon sayısı, rengi ve boyutu arasında bir ilişki gözlemlenmemiştir. Başka bir çalışmada akrokordon sayısı 3 veya daha fazla ve birçok farklı alanda gözlemleniyorsa diyabet mellitus için belirleyici olarak kullanılabileceği sonucuna varılmıştır. Çalışmanın sonucuna göre diyabetin erken tanısında, akrokordon olan kişilerde karbonhidrat metabolizmasının bozulmuş olduğundan şüphelenilmesi önerilmiştir. Bilinen insülin rezistansının dermatolojik göstergesi aslında akantosis nigrikans'tır. Ancak bir çalışmada, çok sayıda akrokordonun glukoz/insülin metabolizması bozukluğunda akantosis nigrikans'tan daha hassas olduğu tespit edilmiştir. Başka bir çalışmada meme altındaki akrokordonu olan kadın hastalarda karbonhidrat metabolizmasında anlamlı derecede bozulma bulunmuştur.
- Nadiren kalın bağırsakta polipler ve akromegali gibi farklı sistemik hastalıklarla da birliktelik gösterilmiştir.
- Benzer bir birliktelik psödoakantosis nigrikans ve seboreik keratoz için de bildirilmiştir.
- Ciltte kronik sürtünme ve basınç (akrokordonların koltuk altı ve kasık gibi sürtünmeye eğilimli bölgelerde daha fazla ortaya çıkması) akrokordonların gelişiminde neden olabileceği düşünülmüştür. Ancak bunun için çok net bir açıklama henüz yapılamamıştır. Cilt travma alanlarında mast hücreleri ve tümör nekroz faktörü-alfa (TNF-α) içeriklerinin arttığını biliyoruz. Akrokordonlarda kontrollerle karşılaştırıldığında, mast hücresi ve TNF-α seviyeleri artmış olarak bulunmuştur.
- İnsan papilloma virüsü (HPV) analiz edilen bazı akrokordon örneklerinde tespit edilmiştir. HPV'nin akrokordon gelişiminde bir yardımcı faktör olduğunu düşündürmektedir. Yüksek riskli tipler arasında HPV 16 ve 18 de dahil olmak üzere çeşitli genotipler tespit edilmiştir. Ancak, HPV'nin akrokordonlardaki nedensel rolü net değildir. Progesteron ve östrojenin hormonal etkisi çalışılmış, gebelikte kadınlarda akrokordon geliştiği ya da sayılarının arttığı belirlenmiştir.
- Progesteron ve östrojenin akrokordonda hormonal etkisi çalışılmış gebelikte kadınlarda akrokordon geliştiği yada sayılarının arttığı belirlenmiştir.
Hiperinsülinemi ve kadın hormonlarının; epidermal büyüme faktörü ve dönüştürücü büyüme faktörü üzerinden fibroblastik aktivite ile cilt tümörü oluşumuna ve akrokordon gelişimine neden olduğu düşünülmektedir.
Benzer şekilde, obezite hiperinsülinemiye yol açar ve bu durum da insülin benzeri büyüme faktörü () seviyelerini artırır. Hem epidermiste hem de dermiste bulunan , hiperproliferatif/hiperplastik bir etki ile akrokordonlara neden olmaktadır.
Ayrıca, dermal fibroblastlar tarafından üretilen :
-
Otokrin bir etkiyle bağ dokusunun oluşumuna yol açar.
-
Parakrin bir etkiyle keratinositleri uyararak papillomatozise veya papillomatozis olmadan hiperkeratoz ve akantoza neden olmaktadır.
Bu etkilerin her ikisi de akrokordon oluşumuna yol açar.
Akrokordonların Klinik Özellikleri
Akrokordonlar genellikle cildin herhangi bir yerinde küçük, saplı lezyonlar olarak görülür. Önemsiz kabul edilmelerine rağmen, bazıları alışılmadık sayı, boyut ve renklere sahip olabilir.
Semptomlar ve Rahatsızlık
Kaşıma, giysilere ve aksesuarlara takılma gibi durumlar nedeniyle; şişme, kızarıklık (eritem), kanama ve ağrı gibi belirtilerle fiziksel olarak rahatsız edici hâle gelebilirler ya da varlıklarıyla hastayı zihinsel olarak rahatsız edebilirler.
Bazen deriye tutundukları sapları etrafında dönebilirler. Bu durum, akrokordonun beslenmesini bozarak kızarma, morarma, şişme ve ağrıya neden olmaktadır. Sıklıkla bu değişimler hastalarda kaygıya yol açar.
Yaş ve Cinsiyet İlişkisi
Kadınlarda bir yatkınlık düşünülse de, akrokordonlar erkeklerle aynı sıklıkta görülmektedir.
Akrokordonların görülme riski yaşla birlikte artar ve genellikle yaşlarda başlamaktadır.
-
yaşından sonra akrokordon sıklığı yaklaşık yüzde 'dir.
-
- yaşlarda, insanların yaklaşık üçte ikisinde akrokordon görülmektedir.
-
Ancak yaş, akrokordon artışının durgunlaştığı bir dönüm noktası gibi görünmektedir.
Akrokordon geliştikten sonra, ilerleyen yaşla birlikte boyutu veya sayısı artabilir. Yaşla birlikte daha önce fark edilmeyen lezyonların boyutu artabilir, bu da akrokordonları fark edilir hâle getirir.
Gebelikle İlişkisi
Gebelik sırasında oluşan akrokordonlar "fibroma molluscum gravidarum" olarak tanımlanır. Bunlar sıklıkla gebeliğin ila aylarında görülürler ve genellikle doğumdan sonra kaybolurlar. Tekrarlayan gebeliklerde ise kalıcı oldukları ve boyutlarında sürekli bir artış olduğu bulunmuştur.

Akrokordonlar genellikle – çapında, deriden kabarık, ince bir sapla deriye tutunan polipler olarak görülürler. Genellikle yuvarlak ve yumuşak görünürler. Çoğu, çıplak gözle muayene ile teşhis edilir. Cilt renginde veya hiperpigmente (koyu renkli) olabilirler.
Yerleşim Yerleri
Akrokordonlar çoğunlukla sürtünmeye maruz kalan vücut bölgelerinde bulunur: koltuk altı, boyun ve kasık gibi. Diğer yerleşim yerleri ise yüz (özellikle göz kapakları), göğüs altı, karın ve sırttır.
Boyutlarına Göre Tanımlama
Akrokordonlar boyutlarına göre şu şekilde tanımlanır:
-
Küçük Akrokordonlar: Yaklaşık – genişliğinde ve yüksekliğinde, çoğunlukla boyun ve aksiller (koltuk altı) bölgede görülen akrokordonlardır.

- Orta Büyüklükteki Akrokordonlar: Yaklaşık uzunluğunda ve genişliğinde olan, tek veya çoklu ipliksi (filiform) akrokordonlardır.

- Büyük Boyutlu Akrokordonlar: Torba benzeri görünümde olabilen, saplı akrokordonlardır. Bazen 'den daha büyük boyutlara ulaşırlar ve bunlara dev akrokordon denir. boyutlarına ulaştıklarında, deriye tutunma sapları incelmektedir. Bu durum, lezyonların hastanın giysi ve aksesuarlarına takılabilmesine neden olabilir.

Şekil ve büyüklüğünde ani bir değişiklik olması veya ağrı, kanama gibi belirtilerin gelişmesi, hastada bu değişikliğin niteliği hakkında aşırı endişeye ve olası bir kötü huylu tümörle ilgili kaygıya neden olmaktadır.
Akrokordonların Tedavisi
Özellikle yüz ve boyundaki akrokordonlar önemli bir kozmetik kaygıya neden olur. Akrokordonların iyi huylu seyrine dair güvence verilmesine rağmen, hastanın isteği üzerine tedavi kararı verilebilir. Bazı durumlarda, alışılmadık derecede büyük veya atipik akrokordonlar, hastanın yaşam kalitesini de olumsuz etkileyebilir.
Cerrahi ve Elektif Yöntemler
Akrokordonlarda duyu hissi az olduğu için, topikal lokal anestezi ya da enjeksiyon anestezileri yapılarak aşağıdaki yöntemlerle alınabilirler:
-
Sapsız akrokordonlar; radyofrekans/elektrokoter veya lazerler (nanosaniye Q-anahtarlı veya lazer) ile ablasyona tabi tutulur.

-
Saplı akrokordonlar; radyofrekans/elektrokoter veya lazerler ile sapın tabanından kesilerek alınır.

-
Daha geniş bir tabana sahip dev akrokordonlar, benzer yöntemlerle alındıktan sonra büyük olabilecek defektler dikişle kapatılır.
Bu işlemler çoğunlukla güvenlidir. Kanama, enfeksiyon, yara iyileşmesinin gecikmesi, iltihap sonrası renk değişikliği (postinflamatuar dispigmentasyon) gibi komplikasyonlarla nadiren karşılaşılır.

Diğer Tedavi Yöntemleri
Diğer tedavi yöntemleri arasında akrokordonların dikiş, bakır tel veya diş ipi ile bağlanarak kan akımını engellemek ve iskemik nekroza (doku ölümüne) sokmak bulunmaktadır. Ancak bu teknikler ağrılıdır ve etkinlikleri yavaş ortaya çıktığı için genellikle tercih edilmezler.

Metabolik sendrom gelişme riski göz önüne alındığında, hastalar kalori kısıtlaması diyeti ve fiziksel aktivite dâhil olmak üzere yaşam tarzlarını değiştirmeleri yönünde teşvik edilmelidir.




