- Gösterim: 5388
Doğal ekosistemler üzerinde insanlığın etkisi, karasal çevrenin %75'ini, denizlerin ise yaklaşık %66'sını önemli ölçüde değiştirmiştir. Yaklaşık 1 milyon hayvan ve bitki türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Dünyamızda ve ekosistemde neden olduklarımız, insanlığın geleceğini de tehdit etmekte; hastalıklara neden olan vektörlerin üreme yerlerinde artış, yeni hastalık patojenleri, vektörler veya patojenler ve bunların farklı türler arasında transferi, patolojik ajanlar ile çevresel kirlenme, insan kaynaklı genetik değişiklikler gibi sorunlara yol açmaktadır. Kovid-19 salgını ile getirilen sosyal izolasyon ve tüketim alışkanlıklarının azalması dönemindeki ekosistem verileri, doğanın az da olsa kendini onarmaya çalıştığını göstermektedir. Sahibi değil, misafiri olduğumuz doğayla uyum içinde yaşayabileceğimiz bir dünya inşa etmenin ne kadar önemli olduğu anlaşılmaktadır. İnsan ve doğa arasında doğru ilişkiyi yeniden kurmanın, kaynakların doğru kullanımını rasyonelleştirmenin, sürdürülebilir üretimi teşvik etmenin ve sorumlu tüketim modellerini desteklemenin gelecek için ne kadar önemli olduğu gerçeği artık kabul edilmelidir.
Ucuz, hafif, esnek, dayanıklı, pratik ve kullanışlı plastik malzemelerin tamamıyla hayatımıza girmesinden dolayı son yüzyıl "Plastik Çağ" olarak nitelendirilmektedir. Ekosistemi tehdit eden çöplerin çoğunluğunu plastik atıklar oluşturmaktadır. Plastik kirliliğine, insan yerleşimi olmayan ıssız adalardan kutuplara, hatta dünyanın en derin noktası olan Mariana Çukuru'na kadar rastlandığı ortaya çıkmıştır. Plastikler ve atıkları, dünyada her an her yerde, aşırı miktarda ve dağılmış hâlde bulunabilmektedir. Plastiklerin çok uzun ömürlü olması ve daha dayanıklı kompozit türlerinin de üretilip kullanılmasından dolayı oluşan atık plastik parçacıkların bir defa çevreye dağıldığında yüzyıllarca bozunmadan kalabilmesi mümkündür. Karasal ve sucul ekosistemleri etkileyerek canlıların devamlılığını bozduğu gibi, toprak ve suların da fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerini değiştirdiği görülmektedir.
İlk olarak 2004 yılında "mikroplastik" terimi, 'den küçük olan plastik parçacıklar için kullanılmıştır. Mikroplastikler, suda çözünmeyen, düzgün veya şekilsiz polimerik parçacıklardır.
Bunlar için bir sınıflandırma yapılmış ve küçükten büyüğe doğru şöyle belirlenmiştir:
-
Nanoplastik ()
-
Mini-mikroplastik ()
-
Mikroplastik ()
-
Mezoplastik ()
-
Makroplastik ()
Mikroplastiklerin birincil kaynakları olarak şunlar sayılabilir:
-
Mikroboncuklar (Microbeads): Günümüzde bazı ülkelerde kozmetik ve cilt bakım ürünlerinde (cilt temizliği ve eksfoliyatörlerde kullanılır) kullanımı yasaklanmış olan parçacıklardır.
-
Peletler: Plastik endüstrisi tarafından daha büyük plastik materyaller yapmak için eritilmek ve kalıplanmak amacıyla üretilen endüstriyel hammaddeler olan peletlerin döküntü veya atıkları.
-
Kumlama Mikro Boncukları: Kumlama makinelerinde kullanılmak üzere kasıtlı olarak üretilen mikro boncuklar.
Diğer birincil mikroplastik kaynakları olarak ise sentetik tekstil lifleri ve ürünlerinden dökülen mikrolifler (microfiber, MF), araç lastiği döküntüleri, yol kaplama ve boya döküntüleri ve kısacası plastiklerin çevrede zamanla parçalanarak oluşan küçük döküntüleri sayılabilir.
Tüm bu mikroplastikler, rüzgâr veya şehirlerin atık suları yoluyla hem tatlı sularda hem de denizel ortama taşınır. Onlarca yıldır yaygın kullanımları sonucunda, denizlerin her katmanında yaygın hâle gelmişlerdir. Mikroplastiklerin temel hammadde içerisinde, gıda üretim süreçleri aşamasında, paketlemede kullanılan ambalaj malzemelerinden ve ürünün tüketimi esnasında (havadan vb.) gıdalara geçmesi mümkündür.
İkincil mikroplastikler, plastik torbalar, kasalar, şişeler ve özellikle halatlar ve ağlar gibi daha büyük plastik parçalarının bozulması sonucu oluşan düzensiz plastik parçalarıdır.
Zamanla, büyük plastik çöp parçaları; rüzgâr, hava, güneş ışığı, sulardaki dalga, akıntı, gelgit, tuzluluk ve canlı faaliyetleri gibi etkilerle ve çeşitli insan dışı müdahalelerle (çöp imha ve toplama merkezlerinde mekanik parçalanma) parçalanarak mikroplastiklere dönüşmektedir.
Yapılan deneysel bir çalışmada, 'lik polistiren yapısındaki bir kahve bardağı kapağının, gün boyunca ’de ve saat içinde ultraviyole ışığa maruz bırakıldığında, ortalama boyları olan mililitrede adet nanopartikül üretebileceği gösterilmiştir. Bu durum, bu küçük plastik parçacıklarının tüm su kolonuna rahatlıkla dağılabileceğini ve birçok deniz canlısı tarafından besin sanılarak alınabileceğini göstermiştir.
Çevresel koşullar, rüzgâr gibi, mikroplastikleri doğaya hatta insan yerleşimlerinden çok uzak alanlara bile taşıyabilmektedir. Soluduğumuz havada ciddi oranda bunların bulunduğu saptanmıştır (yoğun olarak sentetik tekstil ürünlerinin aşırı kullanımına bağlı olarak).
Mikroplastikler, bir dizi ürüne kasıtlı olarak da eklenmektedir. Bunlar arasında:
-
Gübreler, bitki koruma ürünleri.
-
Kozmetikler, ev ve endüstriyel deterjanlar, temizlik ürünleri.
-
Boyalar.
-
Petrol ve gaz endüstrisinde kullanılan ürünler.
Bu özel plastik türü, polimerler ve fonksiyonel katkı maddelerinin bir karışımından oluşur. Granül, lif veya pul şeklinde olabilir. Tüketici ürünlerinde mikroplastik partiküller en iyi aşındırıcılar olarak bilinir (örneğin, kozmetiklerde mikro boncuklar olarak bilinen peeling ve parlatıcı maddeler), ancak aynı zamanda bir ürünün kalınlığını, görünümünü ve stabilitesini kontrol etmek gibi başka işlevlere de sahip olabilirler.
Kozmetik ve Cilt Bakımında Mikroplastik Kullanımı
Mikroplastiklerin cilt bakımı ve kozmetiklerde kullanımı 1960'lı yıllarda başlamış ve patentlenmiştir. 1990'lı yıllara kadar özellikle cilt bakımında hızlı kullanım alanı bulmuştur. Günümüzde diş macunu, duş jeli, şampuan, cilt bakım kremleri, göz çevresi ve yüz makyaj ürünleri, rujlar ve dudak stikleri, fondötenler, deodorantlar gibi pek çok üründe kullanılmaktadır.
Ürünler içerisinde; eksfoliatif, emülsifiyer, bağlayıcı, taşıyıcı, opaklaştırıcı, antistatik ve film oluşturucu amaçlarla kullanılır. Mikroplastikler, ikincil olarak ürünlerin plastik ambalajlarından ve sonrasındaki atıklarından da ortaya çıkmaktadır.
Bu parçacıkların uzun süredir kullanılmasının nedenleri olarak şunlar sayılabilir:
-
Üretici ve pazarlayıcı şirketler için düşük maliyet içermeleri.
-
Her türlü formülasyonda aşırı stabil olmaları.
-
Plastiği oluşturan polimerin reaksiyona girmesini engelleyen kimyasal inertliği.
-
Diğer bileşenlerle birlikte kullanılabilmesi.
-
Mikrobiyal yükün düşük olması ve alerjen olmaması.
Mikroplastikler, doğal çevre ısısında katı formda, suda erimez ve parçalanmaz yapıdadır. Kozmetikler denizdeki mikroplastiklerin ana kaynağı olmasa da, sık ve büyük ölçekli kullanımları nedeniyle göz ardı edilemez bir deniz kirliliği kaynağı oluşturmaktadır. Her yıl tondan fazla kasıtlı olarak kullanılan mikroplastiğin çevreye karıştığı tahmin edilmektedir. kadar plastikten türetilmiş parçacığın denizde olduğu tahmin ediliyor. Kozmetik kullanımından her gün, yılda toplam Avrupa denizlerine dökülüyor.
Kozmetik Sektörünün Büyümesi ve Çevresel Etkisi
Kozmetik ürünlerde küresel pazar, yılında milyar dolar iken, 'da milyar dolara ulaşması beklenmektedir ('den 'a kadar bileşik yıllık büyüme oranı ile).
Kozmetik sektöründeki bu büyüme, küresel yaşlanan nüfusun artan ürün kullanımı, cilt bakımı ve kişisel bakımın benimsenmesi, hızla değişen yaşam tarzı, yaşlı ve genç tüketicilerden gelen ürün talebi, sosyal medya ve giderek artan e-ticaret kaynaklıdır.
Bu büyüme ile birlikte estetik ve kozmetik sektörünün her yıl milyardan fazla geri dönüştürülemeyen ambalaj ürünü ürettiği unutulmamalıdır. yılında bu sayının milyar adete ulaşacağı tahmin edilmektedir. Ambalajlama gibi malzeme geliştirme alanı, kozmetik tasarımının bir parçasını oluşturur. Ambalaj, plastik, karton ve cam dâhil olmak üzere çok çeşitli malzemelerden oluşabilir, ancak ağırlıklı olarak plastikten yapılmıştır. Ambalaj, marka kimliğinin ve ürünün pazarlanmasında önemli bir stratejidir.
Dünya çapında geçerli olan sosyoekonomik model, kapitalizm ile birlikte küreselleşme, mutluluğu tüketim ile ilişkilendirme ve tüketici taleplerini artırmaktadır. Bu durum, tüketim mallarının içeriklerinin ve ambalajlarının değiştirilmesi ihtiyacını artırıyor. Vazgeçilemeyen tüketim, doğal kaynakların kullanımındaki kontrolsüz artışı, kaynakların azalmasını, kirlenmesini ve ciddi bir atık problemini beraberinde getiriyor.
Ayrıca bu ürünlerin hazırlanmasında su kullanılmaktadır. Bir kozmetik ürünün hazırlanmasında ortalama su kullanılmakta (kabaca üründeki taşıyıcının her bir ünitesi için su kullanılmaktadır). Yılda milyar ürün üretimi düşünüldüğünde, ton taşıyıcı kullanımı yıllık milyar ton su ihtiyacı anlamına gelmektedir.
Kozmetik ve cilt bakım ürünlerinin ekosistem üzerindeki olumsuz etkileri, hem üretim atıklarından hem de ürünlerin kimyasal içeriğinden kaynaklanmaktadır. Ürün üretiminde birçok kimyasal madde kullanılmakta ve bunların atık sulara ve ekosisteme karışması ciddi çevresel sorunlara neden olabilmektedir.
-
Sürfaktanlar (Yüzey Aktif Maddeler): Bu maddeler amfifilik bir ortam yaratarak su ve yağın karışmasına yol açar ve suda köpük oluşumuna sebep olur. Atık sulara karışan sürfaktanlar, su yüzeyinde köpük oluşumuna neden olarak suda yaşayan organizmalar ve bitkilerin gaz alışverişini engeller ve sulardaki fotosentezi doğrudan etkiler.
-
pH Değişiklikleri: Kozmetik endüstrisinin tehdit oluşturan diğer bir yönü, atık sulardaki hidrojen potansiyeli () değerleridir. Atık suları yüksek alkali ya da asidik olduğunda, su kaynaklarında ciddi tehlikeler ortaya çıkar. Sularda 'in altında ve 'un üzerinde olduğunda hücresel aktivitede azalma olmaktadır. Kozmetiklerde ve atık sularda dengelenmesi için inorganik, sülfürik ve hidroklorik asitler kullanılır.
Kozmetiklerin içeriğindeki bazı bileşenler, insan ve çevre sağlığı için risk taşır:
-
Koruyucu ve Antioksidanlar: Kozmetikler içerisinde mikroorganizmaların çoğalmasının önlenmesi ve oksidanların oluşmaması için kullanılır. En çok bilinen koruyuculardan olan parabenlerin insan ve canlılar üzerindeki olumsuz sağlık etkileri (karsinojenik, hormonal düzensizlikler ve fotoduyarlılık) artık çok iyi bilinmektedir.
-
Boyalar ve Petrol Ürünleri: Kozmetiklerin içerisinde bulunan katran gibi boyalar ve petrol ürünleri (aromatik hidrokarbonlar, nitrojen bazlı olanlar ve fenoller), pigmentler (tartrazin, quinoline sarısı ve alizarin yeşili) deride egzamalar ve kanser riski taşımaktadır.
-
Titanyum Dioksit (): Özellikle güneş koruyucularda (sunblock) kullanılan riskli bir içeriktir. Deniz ekosisteminde flora ve özellikle mercanlarda fotosentezi etkilemektedir.
-
EDTA: Kozmetiklerde şelasyon ajanı olarak kullanılır. , ekosistemde, özellikle sularda alglerde klorofil sentezini etkilediği bilinen toksik bir maddedir.
Plastiklerin üretiminde kullanılan bazı monomerlerin ve oligomerlerin sızarak daha sonra insanlara ve diğer canlılara bulaşabildiği tespit edilmiştir. Bunların en yaygın bilinen örnekleri şunlardır:
-
Bisfenol A (): Polikarbonatın () bir monomerik yapım bileşiğidir. 'nın idrar, kan, anne sütü ve doku örneklerinde bulunabildiği defalarca bildirilmiştir.
-
Ftalatlar: Di-oktil ftalat () ve di () ftalat () gibi türleri vardır. Ftalatlar, hayvanlarda ve insanlarda oldukça geniş yelpazedeki sağlık sorunlarına neden olabilmektedir ve kullanım alanlarının genişliğinden dolayı insanlarda idrar ve kan örneklerinde yaygın olarak bulunabilir.
-
Stiren: Strafor yapıdaki ambalajlarda yaygın olarak kullanılan polistirenin () içeriğindeki bir katkı maddesidir ve sızıntı yapma potansiyeline sahiptir.
Bu monomerlerin (BPA, Ftalatlar, Stiren) her ikisinin de endokrin bozucu kimyasal maddeler ('ler) olduğundan şüphelenilmektedir. Ana maruz kalma yollarının inhalasyon, deri teması ve yutma olduğu düşünülmektedir ve plastiğin bünyesindeki bu kimyasallara maruz kalındığında, örneğin üreme anormallikleri gibi olumsuz etkileri olabileceğine dair kanıtlar bulunmaktadır.
Kozmetik Tüketimi, Plastik Atıklar ve Ekosistem Riskleri
Kozmetiklerin tüketimi ve sonrasında gelişen atıklar, özellikle plastiklerle ilgili endişeler yaratmaktadır. Son yıllarda plastik tüketiminde belirgin bir artış yaşandı (yıllık ortalama %2,5 artış). Miktar olarak yaklaşık yıllık milyon ton tüketim gerçekleşmektedir. yılına kadar Avrupa Birliği'ndeki tüm plastik ambalajların en az %60'ının yeniden kullanılması/geri dönüştürülmesi için çalışmalar devam etmektedir.
Biyobozunurluk ve Polimerlerin Çevresel Yükü
Biyolojik olarak parçalanabilirlik (biyobozunurluk), bir ürün veya malzemenin ekosistem ile ilişkisini tanımlar. Biyobozunurluğu düşük olan malzemeler, uygunsuz şekilde atıldığı takdirde çevreye ciddi zararlar verebilir. Biyopolimerlerin gıda, kimya, nanoteknoloji, biyoteknoloji, ilaç ve tekstil endüstrileri gibi alanlarda geniş bir uygulama alanı vardır.
'den 'e kadar yaklaşık olarak megaton sentetik polimer üretilmiş ve bunlar maalesef çöplüklere veya çevreye atılmıştır, hâlen ekosistemde durmaktadırlar.
Plastik Türleri ve Tüketim Miktarları
Polimerler içerisinde en çok bilinenleri plastiklerdir. yılında tüm dünyada milyar ton üretilmiştir. Plastik pazarının yılına kadar yıllık 'lik bileşik büyüme oranıyla milyar dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Plastikler; naylon, poliamid, polikarbonat gibi polimerlerdir. Başlıca polietilen (), düşük yoğunluklu polietilen (), yüksek yoğunluklu polietilen (), polipropilen (), polietilen tereftalat (), polimetil metakrilat (), polistiren (), genleşmiş polistiren () ve üretan poliester (), polivinil alkol ve diğerleriyle karıştırılmış polivinil klorür () polimerlerinden elde edilmektedir. Mikroplastikler de bunlardan oluşmaktadır. , , ve kozmetik ve kişisel bakımda yaygın olarak kullanılan polimerlerdir.
Ayrıca plastiklerin yaklaşık %50'sinde geri dönüşü olmayan çevresel sonuçlara neden olabilecek kimyasal monomerler gibi yan ürünler de bulunmaktadır. Her yıl dünya çapında milyon ton çok sayıda plastik malzeme üretilmekte ve bunlar genellikle çöpe atılmamaktadır. Bunlar da okyanuslarda ve toprakta birikmektedir. Okyanuslarda yaklaşık trilyon plastik parçacığının olduğu tahmin edilmektedir.
Mikroplastiklerin Taşıyıcı Rolü ve İnsan Sağlığına Etkileri
Mikroplastikler, çeşitli zararlı maddeler için adsorban görevi görür ve taşıyıcı olarak kabul edilebilir.
-
Organik Kirleticiler: Mikroplastiklerin taşıdığı organik kirleticiler arasında dekabromodifenil eter () ve bisfenol A () yer almaktadır.
-
Ağır Metaller ve Diğer Kirleticiler: Ağır metaller ( ve ), polisiklik aromatik hidrokarbonlar ('lar), poliklorlu bifeniller ('ler), pestisitler ve kalıcı organik kirleticiler ('lar) gibi ekosistem için kirletici maddeleri taşırlar.
Bu durum, besin zincirinde biyolojik birikime ve ekosistem ile canlılara çok sayıda zararlı etkiye neden olmaktadır.
İnsan vücudu plastiği sindiremiyor. 'nin altındaki parçacıklar insan dokusunda birikebilir. Mikroplastiklerin ve taşıdıkları toksinler, katkı maddeleri ve mikroorganizmalar biyolojik zararlarının yanı sıra kanserojen aktiviteye sahiptir.
Kozmetik ürünlerdeki mikroplastikler, ürünlerin üretimi ve kullanımı sırasında su ile durulanması ve plastik ambalaj atıklarının parçalanması yoluyla atık olarak ortaya çıkmaktadır. Bu mikropartiküller arıtılamadığı için kanalizasyona, yeraltı sularına ve denizlere, okyanuslara karışmaktadır.
Bu mikropartiküller, deniz hayvanları, plankton ve diğer canlılar tarafından kolayca tüketilir ve deniz ekosisteminin tüm besin zincirini olumsuz yönde etkilemektedir. Bunların tüketilmesi ve solunması, mikroplastiklerin insan vücuduna alınmasına neden olmaktadır.
İnsan Vücuduna Alım ve Sağlık İlişkisi
-
Beslenme ve Su: yılında yapılan bir değerlendirmede, Amerikalıların günlük beslenmelerine bağlı olarak yılda vücutlarına ila mikroplastik parçacığın girdiği saptanmıştır. Plastik şişelerden su içildiğinde bu değere yıllık mikroplastik parçacık daha eklenmektedir (çeşme suyunda bu oran yıllık 'e düşmektedir).
-
Doku Birikimi: yılında Malezya'da kolektomi yapılan hastalarda kalın bağırsak duvarındaki doku örneklerinde ortalama mikroplastik saptanmıştır.
-
Potansiyel Riskler: yılında yapılan çalışmalarda, mikroplastiklerin hücrelerde sitotoksisiteye ve oksidatif strese neden oldukları gösterilmiştir. Buna bağlı olarak; obezite, kısırlık ve kronik hastalık risklerinde artış, inflamasyon, kanser, nörodejeneratif ve bağışıklık sistemi hastalıkları ile mikroplastikler arasında ilişki gösterilmeye çalışılmıştır. Ancak insanlarda mikroplastiklerin varlığı doğrulanmasına rağmen, uzun süreli mikroplastiklere maruz kalma ile toksisite arasındaki ilişkiye dönük çalışmalar hâlen yetersizdir.
Çevresel Riskler ve Toksin Taşıyıcılığı
Plastik/mikroplastiklerin çevresel açıdan biyobozunmaya karşı yüksek dirençleri, geri dönüştürülebilir oranlarının çok düşük olması ve iyi adsorpsiyon özellikleri olumsuz özellikleridir. Bu durum, Birleşmiş Milletler Çevre Ajansı'nın () Raporunda, okyanuslardaki mikroplastik kirliliğinin dünyada ortaya çıkan en tehlikeli altı çevresel tehdit arasında yer almasına neden olmuştur. Kozmetiklerin bu kirlenmeden muaf olmadığı açıktır.
-
Toksin Adsorpsiyonu: Mikroplastikler, çeşitli zararlı maddeler için adsorban görevi görür ve taşıyıcı olarak kabul edilir. Yapılarında ağır metalleri (kurşun, kadmiyum, bakır), mikroorganizmaları ve kalıcı organik kimyasalları ('lar, organoklorlu pestisitler, hormon bozucular, antibiyotikler) barındırma kapasiteleri bulunmaktadır.
-
Üretim Katkıları: Plastiklerin üretimi esnasında kullanılan ağır metaller, ftalatlar ve Bisfenol A () gibi toksik katkı maddelerinin, kopan parçacıklarla birlikte canlılara geçerek biyoakümülasyona neden olma potansiyeli de bulunmaktadır. Bu kirleticilerin birikmesi ve biyolojik olarak parçalanabilirliğinin düşük olması, deniz sisteminde neredeyse geri döndürülemez bir dengesizliğin oluşmasına neden olmaktadır.
Vücuda Giriş Yolları ve Potansiyel Biyolojik Zararlar
Son çalışmalar, nanoplastiklerin kaynaklandığı malzemeden çok daha farklı fiziko-kimyasal özelliklere sahip olduğunu göstermektedir. İnsan sağlığı açısından ele alındığında, nanoplastikler/mikroplastikler vücuda şu yollarla girebilir:
-
Sindirim Sistemi: Beslenme ve su alımı sırasında mide-bağırsak () sisteminden.
-
Solunum Sistemi: Solunum ile akciğer ve hava yollarına.
-
Deri Yolu: Deri bütünlüğünün bozulduğu açık yara ve deri hastalıklarından cilt yoluyla.
Günlük olarak belli miktardaki nanoplastik ve mikroplastiklere kronik şekilde maruz kalınabileceği açıkça görülmektedir. Gıdalarda veya besin zincirinde bulunabilecek mikroplastik kirliliğinin aşırı yüksek seviyelere ulaşmadıkça insan dokularında ciddi bir toksisiteye neden olması muhtemel görülmese de, bilim insanları bunun tamamen imkânsız olmadığını vurgulamaktadır. Sorunlu bir bağırsak, geçirgen bir beyin bariyeri ve kontamine olmuş gıdalara ve havaya kronik maruziyet gibi şartlar potansiyel oluşturabilir.
Plastik mikropartiküllere maruz kalınması durumunda, insanlar üzerindeki potansiyel zararlı etkileri kromozomlarda değişikliklere neden olabilir ve infertilite, obezite ve kansere yol açabilir. Vücuda giren plastik parçacıkların özellikle hassas bireylerde:
-
Parçacık Toksisitesine (enflamatuvar, organ hasarı).
-
Kimyasal Madde Toksisitesine (ftalatlar, , hormon bozucu, üreme ve nörogelişimsel etkiler ve kanser).
-
Patojen Toksisitesine (viral, bakteriyel hastalıklar) sebep olabileceği bildirilmektedir.
Kozmetikte Mikroplastiklere Karşı Girişimler ve Tüketici Sorumluluğu
Endüstriyel ve Küresel Çabalar
Kozmetik endüstrisi ve uluslararası kuruluşlar, mikroplastik kirliliğini azaltmak için adımlar atmıştır:
-
Endüstri Tavsiyesi: yılında Avrupa Kozmetik Kişisel Bakım Endüstrisi Ticaret Birliği, üyelerine yılına kadar sentetik, katı plastik parçacıkların (mikroküreler) kullanımını durdurmalarını tavsiye etti. Sonrasında yapılan araştırmalarda, kozmetik ve kişisel bakım ürünlerinde plastik mikrokürelerin kullanımında %82 oranında hızlı ve önemli bir azalma olduğu yayımlandı.
-
UNEP "Temiz Denizler" Kampanyası: yılında Birleşmiş Milletler Çevre Programı (), hükümetleri, özel sektörü ve kamu sektörünü hedef alan “Temiz Denizler” kampanyasını başlattı. Bu kampanya, kozmetiklerdeki mikroplastikler ve aşırı tek kullanımlık plastik kullanımından kaynaklanan deniz çöpünün ana kaynaklarını yılına kadar ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Kampanya, tüketicilerde kişisel bakım ürünlerinde bulunan plastik malzemelerin zararları ve kullanım sonuçlarının azaltılmasına yönelik farkındalık yaratmayı hedefliyordu.
Tüketicinin Rolü ve Etiket Kontrolü
Biz tüketicilere düşen en önemli sorumluluk, aldığımız ürünlerde, özellikle cilt bakım ve kozmetik ürünlerinde, ürün içeriklerinin yazılı olduğu etiketlerin mikroplastiklerin varlığı konusunda kontrol edilmesidir. Bu kontroller, güvenilen bilindik markalar, doğal içerikli ve doğa dostu olarak sınıflanan ürünler için bile yapılmalıdır. Cilt bakım ve kozmetik ürünlerinin bilinçli ve dikkatli seçilmesi, sağlığımıza ve ekosisteme zararlı maddeler içermeyen ürünlerin tercih edilmesi açısından önemlidir.
INCI Kodlaması ve Önerilmeyen İçerikler
Bakım ürünlerinin üzerinde ürün içerikleri tam olarak listelenmiş olmalıdır.
-
INCI Standardı: Ürün etiketlerinde standart olarak (Uluslararası Kozmetik İçerik Maddeleri İsimlendirmesi) yer almalıdır. içeriğinde, ürünün bileşenlerinin konsantrasyonları azalan sıralama ile standart kodlama ile listelenmiş olmalıdır.
-
Amacı: Avrupa Komisyonu tarafından Ocak 'de tanıtılan ve Mayıs 'da güncellenen bu ortak isimlendirme, "tüketicinin daha fazla korunmasını sağlama hedefi" taşır. Dünyanın herhangi bir yerindeki üye bir devlette aynı adı taşıyan maddelerin tanımlanmasını mümkün kılar ve tüketicilerin satın aldıkları ürünlerin bileşimini bilmelerine, kendilerine tavsiye edilen ya da kullanmamaları gereken bazı içerikleri veya kimyasalları tanımlamalarına olanak tanır.
-
Önerilmeyen İçerikler: Cilt bakım ürünleri içeriğinde yasaklanmayan ancak tavsiye edilmeyen içerikler şunlardır: Sodyum Lauril Sülfat () ve Sodyum Laureth Sülfat (), Poli Etilen Glikol (), silikonlar, parabenler, petrolatlar, alüminyum tuzları ve Plastik polimerler.
(Uluslararası Kozmetik İçerik Maddeleri İsimlendirmesi), ürün içerik maddelerini adlandırmak için kullanılan standart bir dile sahiptir.
Kodlama Kuralları
-
Saf Maddeler: Ürün formülasyonundaki saf maddeler, Latince adı korunarak listelenir. Bu kural, ürün içeriğindeki bitkisel ve doğal içerikler için de geçerlidir.
-
İsmin yanında yıldız işareti () varsa, bu içeriğin organik tarımdan geldiği anlamına gelir.
-
Latince ad sonrası kullanılan parçanın adı (meyve, kök veya yaprak) ve ürünün türü (yağ veya ekstre) belirtilir.
-
-
Sentetik Kimyasallar: Sentetik kimyasal maddeler İngilizce olarak yazılır.
-
Boya/Pigment/Kromoforlar: Ürün içeriğindeki boya, pigment ve kromoforlar, "Color Index" (renk endeksi) kısaltması olan ile başlayan basamaktan oluşan bir sayısal seri ile ifade edilmektedir. Bunlar sayılarla gruba ayrılmaktadır:
-
: Sentetik organik boyalar
-
: Doğal organik boyalar
-
: Oksidasyon bazları ve nitro boyaları
-
: İnorganik pigmentler
-
-
Koku ve Tat Vericiler: Koku verici ve tat verici bileşikler ile bunların hammaddeleri “parfüm” ve “aroma” terimleriyle belirtilmelidir.
Doğal İçeriklerde Sentetiklerin Gerekliliği
Bir kozmetik ürünün doğal içeriğe sahip olması istense de, bir ürün ne kadar doğal ve katkısızsa, o kadar kararsız olur, kolayca bozulur ve ürün içeriğinde bakteri, küf ve sporlar kolayca çoğalabilir. Doğal bir içeriği saflaştırmak, koyulaştırmak, emülsifiye etmek ve korumak için sentetik maddeler gereklidir. Bu ön bilgi, sentetik içeriklerin ürün içeriğinde yer almasını zorunlu kılmaktadır. Ancak bu zorunluluk karşısında, alternatif olarak eko-sürdürülebilir ve biyolojik olarak parçalanabilen sentetik moleküllerin kullanılması gerekmektedir.
Biyoplastikler ve Ekolojik Alternatifler
Bu gereklilik nedeniyle uzun süreden beri "Biyoplastikler" geliştirilmiştir. Bunlar plastik ailesinin küçük bir bölümünü temsil etmektedir ve tüm yenilenebilir kökenli plastikleri, biyolojik olarak parçalanabilen ve kompostlaştırılabilen plastikleri ifade etmektedir.
Avrupa Komisyonu biyoplastikleri şu şekilde sınıflandırmaktadır:
-
Biyokütleden türetilebilen ve biyolojik olarak parçalanamayan biyoplastikler (örneğin: biyo-, biyo-, biyo-).
-
Biyokütleden üretilmeyen ancak biyolojik olarak parçalanabilen (örneğin: ).
-
Biyokütleden üretilen ve biyolojik olarak parçalanabilen (örneğin: , nişasta bazlı plastikler).
Kozmetik ve cilt bakımında eksfoliatif olarak kullanılan mikropartiküller yerine doğal ürünlerin kullanımı yaygınlaşmıştır: ponza tozları, hindistan cevizi, badem, şeftali çekirdek tozları, yulaf unu, deniz tuzu, granüle şeker gibi. Ancak bunların deride iritasyon, inflamasyon ve derinin erken yaşlanması gibi riskleri olduğu gösterilmiştir. Bu nedenle eksfoliatif olarak biyolojik olarak doğada çözünebilen organik kaynaklı kitin, selüloz bazlı mikrokürecikler ve biyolojik plastiklerde-biyopolimerler kullanılmaktadır.
Biyopolimerler: Geleceğin Çevre Dostu Malzemeleri
Biyopolimerler, bitki, biyokütle, selüloz hatta mikroorganizmalar gibi kaynaklardan elde edilen polimer türevleridir. Biyolojik olarak tam yıkımları ve yenilenebilir karbon kaynakları arasında yer almaları nedeniyle petrol kaynaklı plastiklerin yerini almaya adaydırlar. Ancak endüstriyel kullanımları için elde edilme maliyetleri günümüzde hâlen çok yüksektir. Biyopolimerlerin geliştirilmesi ve plastikte kullanılan polimerlerin yerine kullanılmasında yolun çok başındayız. Yıllık milyon ton plastik üretiminde biyopolimerler henüz bu üretimin sadece %1'ini oluşturmaktadır.
Başlıca Biyopolimer Türleri
1. Polilaktik Asit ()
, şekerin fermantasyonu yoluyla laktik asitten () elde edilen bir poliesterdir.
-
Özellikleri: Biyolojik olarak parçalanabilir, biyouyumludur, toksik değildir ve yüksek mekanik direnç özelliği ile endüstride iyi bir maliyet-fayda oranına sahiptir.
-
Kullanım Alanları: Gıda ambalajı, doku mühendisliği, kozmetik ve ilaç alanlarında geniş çapta kullanım alanı bulmuştur.
-
Bozunma: , bilinen parçalanabilen bir polimerdir; güneş ışığında ve ay ila yıl içinde tamamen bozulduğuna dair kayıtlar mevcuttur.
-
Dezavantajı: Sıcaklığa karşı direncinin düşük olmasıdır ( 'de yumuşar), bu da uygulanabilirliğini kısıtlamaktadır. Isıya dayanıklı polimerlerle kopolimerizasyon, bu sorunun çözülmesine yardımcı olabilir.
2. Polibütilen Süksinat ()
Yaygın olarak kullanılan diğer bir biyopolimer ise 'dir. Süksinik asit () ve bütandiolün yoğunlaşma polimerizasyonu ile elde edilmektedir. , anaerobik, aerobik veya fakültatif mikroorganizmaların metabolizasyonunun son ürünüdür. Ancak endüstriyel olarak petrol ürünlerine göre elde edilmesinin ekonomik açıdan rekabetçi bir alternatif olmadığı gösterilmektedir.
3. Bitkisel Kaynaklı Nişastalar
Bitkisel kaynaklı nişastalar diğer bir biyopolimerdir. Nişastalar içerisinde amiloz ve amilopektin bulunmaktadır.
-
Kozmetikteki Rolü: Yüksek oranda amiloz içeren ürünler, katıldığı kozmetik ürünlerin suda çözünebilirlik dirençlerini artırdığı gibi, ürünün film oluşturma direncini de artırmaktadır.
-
Kaynakları: Bu amaçla kullanılan bitkisel nişasta kaynakları olarak patates, mısır, pirinç ve buğdayı görmekteyiz.
-
Çevresel Etki: Bunlar, canlılar ve ekosistem üzerinde yüksek biyouyum, düşük toksisite ve yüksek biyobozunurluk göstermektedir.
-
Endüstriyel Kullanım: Nişastalar, endüstriyel kullanımlarında sitrik asit, sorbitol, gliserol gibi plastizerler ile kombine kullanılmaktadır.
Kozmetikteki Yeşil Alternatifler
Kozmetik endüstrisi, petrol kaynaklı sentetik bileşenler yerine son yıllarda doğal ve biyo-bazlı alternatiflere yönelmektedir:
-
Doğal Koruyucular: Kekik, zerdeçal, yeşil çay ve biberiye gibi bitkilerden elde edilen metabolitlerin antifungal ve antibakteriyel özellikleri, kozmetiklerde koruyucu olarak kullanılmaktadır.
-
Esansiyel Yağlar: Bitkisel kaynaklı esansiyel yağlar (monoterpenler, diterpenler, seskiterpenler, fenilpropanoitler ve fenolikler) antioksidan, antimikrobiyal ve antiinflamatuar özellikleri sayesinde, petrol kaynaklı koruyucu, antioksidan ve koku amaçlı içerikler yerine daha fazla yer bulmaktadır.
-
Mikroalgler: Son yıllarda kozmetik içeriklerinde petrol ürünleri yerine mikroalgleri görmekteyiz. Mikroalgler, ürün içeriklerinde boya, emülsiyon stabilizatörü, köpük ve ürün kalınlaştırıcı olarak kullanılmaktadır.
Plastik Kirliliğinin Uzun Vadeli Riski ve Önlemler
Günümüzde insanlar için plastik, nanoplastik ve mikroplastik kirliliğine bağlı olarak yaygın bir risk gözlemlenmektedir. Plastik tüketimine bu hızla devam edilirse, bu kirliliğin uzun vadede ciddi risk oluşturması söz konusu olacaktır.
Bu sebeple, başta tek kullanımlık plastikler (plastik bardak, tabak, çatal, kaşık, pipet ve benzeri yeme içme gereçleri; hastanelerde kullanılan önlük, maske, bone, örtü, perde) ile sentetik tekstil ürünleri olmak üzere, plastik kullanımının en azından hassas kişiler ve ortamlar (hastaneler, anaokulları, tekstil fabrikaları) açısından gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Alınacak tedbirlerle bu ortamlardaki bireyler açısından risk değerlendirme ve iyileştirme çalışmalarının yapılması, yasal düzenlemelerle de plastiklerin kullanılması neticesinde oluşan atıkların çevreye kontrolsüzce dağılmasının önlenmesi önem arz etmektedir.
-
Tüketim Döngüsünün Yeniden Değerlendirilmesi: Çok kullanımlık plastik ürünlerin yanı sıra özellikle tek kullanımlık plastiklerin kullanımı, kalabalık şehirlerdeki insanlar için pratik olsa da, oluşan çöplerdeki plastikler zamanla küçük parçalara ayrılarak kanalizasyonları, tatlı suları, denizleri ve okyanusları dolaşacak ve tekrar insanların karşısına gelebilecektir.
-
Gıda Güvenliği: Bu yüzden, insanların sürekli tüketiminde olan gıdalarda kullanılan malzemelerin de gizli bir mikroplastik taşıyıp taşımadığı konusunun detaylıca araştırılması gereklidir.
Bu sebeplerden dolayı, tüm çevresel ortamlardaki plastik ve parçalanma ürünlerinin kaynakları, miktarları, dağılımları ve akıbeti ile diğer canlılar ve insanlar açısından özellikle hassas alıcılarla yakından ilgili olabilecek maruziyet kaynakları, oranları, maruziyetin tipi ve olası sağlık risklerinin araştırılması ve çözüm tedbirlerinin alınması önem arz etmektedir. Mevcut döngüsel bir ekonomi modeli olan “al-yap-tüket-at” ilkesinin, ekosistemin sürdürülebilir sağlığı için terk edilmesi ve yaşam biçimimizin değiştirilmesi gereklidir. Doğal dünyamızda hammaddelerin ve suyun korunması, biyolojik çeşitliliğin sonraki nesiller için muhafaza edilmesi gerekmektedir.
Türkiye'de Mikroplastik Kısıtlamaları
Türkiye, Avrupa Komisyonu tarafından Eylül tarihinde çevre ve insan sağlığının korunması amacıyla, ürünlere kasıtlı olarak eklenen mikroplastiklerin kısıtlanmasına yönelik tedbirler kabul etmiştir.
-
Yasaklanan Ürünler: Yeni tedbirler ile kasıtlı olarak eklenen mikroplastikler ve mikroplastik salınımına neden olan ürünlerin satışı yasaklanmıştır. Yasaklanacak ürünler arasında:
-
Mikroplastik salınımının en büyük kaynağı olan yapay spor yüzeylerinde kullanılan granüler dolgu malzemeleri.
-
Mikroboncuk içeren kozmetikler.
-
Mikroplastik kullanılan deterjanlar, yumuşatıcılar, simler, gübreler, bitki koruma ürünleri, oyuncaklar, ilaçlar ve tıbbi cihazlar bulunmaktadır.
-
-
İstisnalar ve Raporlama: Sanayi bölgelerinde kullanılan ve kullanımı sırasında mikroplastik salmayan ürünler veya hâlihazırda diğer mevzuatları tarafından düzenlenen (tıbbi ürünler, gıda ve yem gibi) ürünler satış yasağının dışında tutulmaktadır. Bu firmaların, tahmini mikroplastik emisyonlarını her yıl Avrupa Kimyasallar Ajansı ()'na raporlamaları istenmektedir.
-
Geçiş Süresi: Üretim ve satışta ila yıla kadar uzun bir geçiş döneminden bahsedilmektedir.
-
Etiketleme Zorunluluğu: tedbirleri ile ürün mikroplastik içeriği için "Bu ürün mikroplastik içerir" ibaresinin eklenme zorunluluğu getirilmiştir