- Gösterim: 11615
Saçlarımızın vücudumuz için biyolojik önemini biliyoruz. Saçlar, bireyselliğimizi yansıtan fiziksel bir özelliktir; ancak sosyolojik ve psikolojik yönü de bulunmaktadır. Saç, yer aldığımız toplum içinde cinsel kimliğimizi, yaşımızı, sosyal statümüzü hatta grup üyeliğinin getirdiği sosyal özellikleri işaret edebilmektedir. Psikolojik yönü ise beden imajının temel parçalarındandır. Günümüzde psikiyatride kullanılan “beden imajı” tanımı, kişinin kendi dış görünüşü ile ilişkili algıları, düşünceleri, hisleri ve davranışlarının tümünü tanımlamak için kullanılmaktadır. Kişinin beden imajını olumlu algılaması, yani kendi bedeni ile barışık olması, mutluluğunu ve çevre ile uyumunu sağlamaktadır.
Saçlarımız, bu özelliklerine ek olarak görünüşünü değiştirmede kolaylığı ile eşsizdir. Kısa bir sürede rengi, uzunluğu, düz ya da kıvırcık yapısı değiştirilebilir ve yeniden şekillendirilebilir.
Cilt hastalıklarında zor hasta grubu olarak tanımladığımız biyo-psiko-sosyal bozukluklar oldukça sıktır. Saç hastalıklarında aynı hasta grubunu daha fazla görmekteyiz. Çünkü saç hastalıkları, psikiyatrik bozukluklara bağlı olarak gelişir veya depresyon, anksiyete, sosyal çekilme gibi sorunlara neden olabilirler. Bu nedenle saç hastalığı olan bireylerin tedavilerinin başarısı, dermatoloji ve psikiyatrinin ortak çalışabilmelerine bağlıdır.
Saç kayıplarında başarılı tedavinin iki ayağı vardır: tıbbi ve psikolojik. Başarılı bir tedavi için klinisyen, hastanın asıl endişelerinin tam olarak farkında olmalıdır. Hastanın bakış açısından saç dökülmesini, tedaviden beklentilerini öğrenmek, saç döngüsü ve etkili kozmetik kullanımını sağlamak ve iyileşme için neden sabırlı olmak gerektiği hakkında hastaları bilgilendirmek gereklidir. Ayrıca hekimler, saçın ve kaybının ruhsal anlamı ve etkileri konusunda da bilgi sahibi olmalıdır. Unutulmamalıdır ki saç dökülmesi sadece fiziksel görünümde etkili değildir.
Bu bölümde saç dökülmelerinin, stres ve psikiyatrik problemler ile ilişkileri anlatılmaya çalışılacaktır. Psikolojik kökenli saçlı deri ve dökülmeleri problemleri, Alopesia areata(saç kıran), Saç yolma, Trikotillomania ve Trikodinia ilgili bölümlerde anlatılmaya çalışıldı.
Stres ve saç dökülmesi
Akut veya kronik stres dönemlerinden sonra birçok kişide artan miktarda saç dökülmesi görülür. Bilimsel çalışmalar, kronik stresin saç büyümesini engellediğini, bunun stresin ciltte mast hücrelerinde artan degranülasyonuna ve saç foliküllerinde inflamasyon artışına neden olmasıyla ilişkilendirildiğini göstermiştir. Bu çalışmalarda madde P, adrenokortikotropik hormon, prolaktin ve kortizol gibi strese aracılık eden maddelerin aslında saç büyümesini de engellediği gösterilmiştir. Benzer çalışmalarda sinirsel uyarımın saç büyümesini düzenlediği de ortaya konmuştur. Ancak bu sinirsel uyarımın normal saç yaşam döngüsünde henüz bir rolü olduğu gösterilememiştir.
Son çalışmalarda böbrek üstü bezlerindeki etkili olan hipofizer "kortikotropin salgılatıcı" hormonun saç foliküllerini doğrudan uyarma yeteneği gösterilmiştir. Özellikle strese yanıt olarak salgılanan steroid hormonları kortizon ve kortizolün saç folikülü üzerindeki doğrudan etkisi ve saç dökülmesi üzerindeki etkileri iyi bilinmektedir. Stres ile saç dökülmeleri arasında doğrudan ilişki kurulabilmektedir. Cilt ile kortikosteroidlerin, özellikle kortizolün ilişkisi iyi bilinmektedir. Aşırı kortizolün ciltte ve cildin yapısal bileşenlerinde bir dizi olumlu ve olumsuz etkiye yol açtığı gösterilmiştir. Örneğin, androgenetik saç dökülmesinde hem erkek hem de kadınlarda yüksek kortizol seviyeleri tespit edilmiştir. İlginç olanı, kortizolün saç gövdesinde de gösterilmesidir. Bunun anlamı, adli testlerde kullanılan saç telinde biyolojik bir belirteç olarak kortizol seviyelerinin ölçülerek izlenmesi ve böylece vücuttaki kronik stresi ölçmek için kullanılabilmesidir.
Vücuttaki düşük kortizol seviyelerinin olumlu etkiler gösterdiği bilinmektedir. Düşük kortizol seviyeleri ciltte destek dokuların yapımını uyarırken hyaluronan ve proteoglikanların parçalanmasını yaklaşık %25 oranında yavaşlatmaktadır. Ancak vücutta yüksek seviyede kortizol bunun tersini yaparak ciltin yapı taşları olan hyaluronan ve proteoglikanların sentezini azaltmakta ve parçalanmasını yaklaşık %40 oranında hızlandırmaktadır. Cildin önemli yapı taşları olan proteoglikanlar ve hyaluronan, cildin nemi, tonusu ve kalitesi için son derece önemlidir. Eksikliklerinde aşırı cilt kuruluğu başta olmak üzere cilt tonus ve elastikiyeti bozulmaktadır. Kortizol inhibitörü olarak tanımlanan antifungal ajan olan ketokonazol(cilt ve saçlı deri yüzeysel mantar hastalıkları, saçlı deride kepeklenme ve seboreik dermatit tedavisinde kullanılır) bu etkisi saç döklülmelerinde kullanılmalarınıs sağlamıştır. Bu amaçla %2 ketokonazol şampuan androjenetik saç dökülmesinde anagen fazdaki saç foliküllerinin boyutu ve oranını arttırrak saç dökülmelerinde kullanılmıştır. Androgenetik saç dökülmesinde %2 ketokonazol şampuan ve finasteridin birlikte kullanıldığını görüyoruz.
Saç folikülünün fizyolojik yaşam döngüleri ve fonksiyonları için, foliküldeki özel hücrelerin karmaşık sinyal mekanizmaları kullandıkları gösterilmiştir. Bu sinyal mekanizmalarında ise proteoglikanlar ve glikozaminoglikanlar kullanılmaktadır. Her ikiside yoğun glikozlanmış proteinlerdir. Özellikle, versican, lektikan ve kondroitin sülfat proteoglikanları en sık bilinenenlerdir. Versicanlar dokularında bulunur ve hücre dışı matrisin ana bileşenlerinden birini oluşturur. Veriscanlar gevşek ve nemli bir matris sağlayarak hücrelerin birbirine tutunmasında ve dokunun morfogenezinde merkezi rol oyanarlar. Ek olarak, versicanlar saç folikülü döngüsüne katkıda bulunur. Dekorin, küçük lösin açısından zengin proteoglikan gen ailesinden bir proteoglikandır ve bir protein çekirdeğinden oluşur. Dekorinin saç biyolojisinde önemli bir rol oynadığı gösterilmiştir(saç folikülünün döngüsünü ve morfogenezini düzenler, anagen evreyi destekler). Stres gibi yüksek kortizol konsantrasyonları bu prtokeoglikanları etkilemektedir.
Son zamanlarda, vücuttaki stres kaynaklı cilt ve saç problemlerinde belirli kortikotropin salgılatıcı hormon reseptör antagonistleri bir tedavi çözümü olarak kullanılmaktadır. Ancak, mast hücrelerinin aktivasyonunu engellemek daha umut verici bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Son çalışmalar bazı flavonollerin, özellikle kuersetin'in, insanlarda mast hücrelerinden hem yeni sentezlenen hem de önceden depolanan aracıları inhibe edebileceğini göstermiştir.
Stres kaynaklı telogen effluviumunun etkin tedavisisnin saç büyüme döngüsünün anagen fazının uzatılmasını gerektiği düşünülmektedir. Anagen fazının uzatılması, telogen effluvium durumunun merkezi etki mekanizması olduğu için saç dökülmesinde yardımcı olacaktır. Bu etkiyi elde etmek için saç derisine minoksidil uygulanması önerilmektedir.
Stres kaynajklı saç dökülmelerinde oral takviye yoluyla spesifik proteoglikanların alınması(proteoglikan replasman tedavisi) önerilmektedir. Bu amaçla kullanılan versikanın hücreleri oksidatif stres kaynaklı hücre ölümünden korudukları aynı zamanda dekorinin anagen indükleyici özellikleriyle saç dökülmesini azalttığı gösterilmiştir. Son bir yayına göre, işlevsiz saç köklerini canlandırmak için spesifik biyoyararlanımlı proteoglikanlar; lektikan, lösin versikan ve dekorin içeren replasman tedavisi saç dökülmesi tipleri için temel tedavi olarak faydalı olduğu önerilmektedir. Bu tedavi hem özellikle stresle ilişkili saç dökülmesi vakalarıyla bağlantılı olarak önerilmektedir.