Dünya ekolojisindeki biyolojik çeşitlilik göz kamaştırıcı olsa da, insan türünün deri, saç ve göz rengindeki farklılıklar maalesef tarih boyunca dinsel ve ideolojik ayrımcılığa, hatta ırkçılığa zemin hazırlamıştır. Bu çeşitliliğimizin evrimsel süreçte milyonlarca yılda ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu evrimsel süreci anlamak için, dini dogmalardan uzaklaşarak pozitif bilimi temel almak gereklidir.

Deri-rengi-Deri-renginde-eitlilik.jpg

İnsan deri rengindeki çeşitliliği anlayabilmek için öncelikle dini dogmalardan uzaklaşarak pozitif bilimi temel almalı ve biyolojik evrimin değişim sürecine odaklanmalıyız. Kuşkusuz evrim biyolojisi dendiğinde akla Darwin, Linnaeus ve Blumenbach gibi bilim insanları gelir. Ancak bu bilim insanları, insanın evrim sürecine çok az yer vermiştir. Hatta Darwin, insan tiplerinin oluşumunda coğrafi ve iklimsel koşulların bir rol oynamadığını ileri sürmüştür.

Günümüzün bilimsel verileri ise Darwin'in aksine, bu farklılıkların çevresel ve iklimsel değişkenlerle ilişkili olduğunu ve çevreye uyum sağlama süreciyle geliştiğini göstermektedir. Deri renginin evrimsel sürecinde; dünyanın enlemsel iklim etkileri, D vitamini üretimi, güneş ışınlarının folik asiti yıkması, deri kanseri ve yanıklara karşı koruma, ayrıca terleme ve vücut ısısını kontrol etme yeteneği gibi faktörlerin önemli rol oynadığı düşünülmektedir. Aslında, insanların deri rengi dağılımı ile yeryüzündeki UV indeksi haritası üst üste konulduğunda, bu ilişki daha net bir şekilde görülür.

Deri-rengi-Deri-rengine-gre-insanln-dnyada-dalm.jpg

Afrika'da Kıl Kaybı ve Koyu Ten Renginin Gelişimi

Yaklaşık 6 milyon yıl önce, şempanzeler ve insanların ortak atası, yağmur ormanlarında yaşayan, açık tenli ve üzeri siyah kıllarla kaplı bir türdü. Yeni doğmuş bir şempanzenin yüzü ve el üstleri daha açık renklidir. Annesinde ise bu bölgeler, uzun süreli güneş maruziyeti nedeniyle koyulaşmıştır. Pleistosen dönemi başlarındaki kuraklık, atalarımızı daha fazla güneş ışığına maruz kaldıkları Afrika savanalarına göç etmeye zorladı. Bu yeni ortamda, vücut kılları ve yetersiz terleme mekanizması, aşırı ısınma gibi büyük bir soruna yol açtı.

Deri-rengi-Deri-renginde-eitlilik-2.jpg

İklimsel dalgalanmaların ve ciddi bir kuraklık döneminin yaşandığı "Pleistosen Dönemi" başlarından sonra, ilk atalarımız yağmur ormanlarından çıkarak ekosistem ve besin kaynakları açısından daha zengin olan Afrika savanalarına yerleştiler. Savanalar, yağmur ormanlarına göre çok daha fazla güneş ışınına maruz kalıyordu. Atalarımız, besin bulmak için güneş altında çok daha fazla zaman harcamak zorundaydılar. Ancak, kıllarla kaplı vücutları ve sadece el ve ayakta bulunan terleme mekanizmaları, vücut ısılarının aşırı yükselmesine neden olmaktaydı.

Bu büyük sorun karşısında, özel bir adaptasyon süreci gerekliydi. Evrimsel biyoloji, bu duruma bir çözüm bularak kılları azaltma ve terleme yeteneğini geliştirme yönünde bir değişim başlattı. İlk insansı atalarımızda az ter bezi bulunmaktaydı ve bunlar şempanzelerde olduğu gibi çoğunlukla avuç içinde veya ayak alt yüzeyindeydi. Evrimsel süreçle birlikte daha fazla ve aktif ter bezlerine sahip olabilen bireyler, doğal seçilimde avantaj kazandılar. Yaklaşık 2.5 milyon yıllık bir süreçte, atalarımızın vücudunda yeni ter bezleri oluştu. Günümüzde vücudumuzda yaklaşık 2 milyon ter bezi bulunmaktadır ve bu mekanizma, bizi artan çevre sıcaklığına karşı korumaktadırDeri-rengi-Deri-renginde-eitlilik-3.jpgAncak sadece terleme yeterli olmadı. El ve ayaklar dışındaki tüm vücudu kaplayan kıllar, yeni yaşam alanında bir sorun teşkil ediyordu. Vücut kıllarının azalması süreci başlamıştı. En büyük nedeni, kılsız bir vücudun terleme ile daha hızlı kuruması ve vücut ısı dengesinin daha iyi sağlanmasıydı. Çevre sıcaklığına uyum sağlamış atamız Homo erectus'un fosil kayıtlarında, vücut kıllarını önemli ölçüde yitirdiği görülmektedir.

Daha fazla ve aktif ter bezlerine sahip bireyler doğal seçilimde avantaj kazandılar. Vücut kıllarının kaybı ise terleme ile vücudun daha hızlı soğumasını sağlayarak ısı dengesini korudu. Fosiller, yaklaşık 1.2 milyon yıl önce yaşamış atamız Homo erectus'un vücut kıllarını önemli ölçüde yitirdiğini göstermektedir.

Deri-rengi-Deri-renginde-eitlilik-4.jpg

Vücut kıllarını yitiren açık tenli atalarımız, savanaların yoğun ultraviyole (UV) ışınlarına karşı yeni bir stresle karşı karşıya kaldı. Bu stresin en önemli sonucu, folik asit (folat) eksikliğiydi. Folat, DNA sentezi, hücre bölünmesi, kan hücrelerinin yapımı ve embriyonik gelişim gibi yaşamsal fonksiyonlar için kritik bir vitamindir. Güneş ışınlarındaki UVA, folatı parçalayarak folat eksikliğine neden olur.

Ancak, derideki melanin pigmenti, zararlı güneş ışınlarını emerek, yansıtarak ve serbest radikalleri nötralize ederek folatı korur. Bu nedenle, koyu ten rengi gen mutasyonu geçiren atalarımız doğal seçilimle avantaj sağladı ve varlıklarını sürdürdü. Yaklaşık 1.2 milyon yıl önce evrimleşen Homo ergaster türünden Homo sapiens'in ortak atalarının deri rengi, günümüzde Afrika'da yaşayan insanlarla aynıdır. Bu durum, 100.000 yıl öncesine kadar tüm insanların siyah tenli olduğunu göstermektedir.

Koyu Ten Renginin Evrimi: Folat Hipotezi

Atalarımızın yeni yaşam alanı olan savanalar, besin ve suya ulaşmak için gün içinde daha fazla güneş altında kalmalarını gerektiriyordu. Vücut kıllarının dökülmesiyle ortaya çıkan açık ten, onları yoğun ultraviyole (UV) ışınlarına daha fazla maruz bıraktı. Bu durumun akla gelen ilk sonucu güneş yanıkları veya cilt kanserleri olsa da, asıl stres faktörü folik asit eksikliğiydi.

Folat, DNA sentezi ve onarımı, hücre bölünmesi, kan hücrelerinin üretimi ve embriyonik gelişim gibi birçok yaşamsal süreçte rol oynayan kritik bir vitamindir. Ancak güneş ışınlarındaki UVA, bu vitamini parçalayarak vücuttaki folat seviyesinin düşmesine neden olur. Derideki doğal pigment maddesi olan melanin, zararlı güneş ışınlarını emerek, yansıtarak ve serbest radikalleri nötralize ederek folatı korur. Bu sayede, koyu ten rengi gen mutasyonu geçiren atalarımız doğal seçilimle hayatta kalmayı başardı.

Bu durum, Afrika savanalarında kıllarını yitirmiş, terleme yeteneği gelişmiş ve koyu tenli atalarımızın ekosistemdeki yerini almasını sağladı. Araştırmalar, yaklaşık 1.2 milyon yıl önceki Homo ergaster türünden Homo sapiens'in evrimleşmesi sırasında, günümüzde yaşayan tüm insanların ortak atasının deri rengine ait genlerin, Afrika'da yaşayanların genleriyle aynı olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, 1.2 milyon yıl öncesinden yaklaşık 100.000 yıl öncesine kadar tüm insanlar siyah tenliydi.

Genetik çalışmalar, koyu deri rengiyle ilgili önemli genlerden MC1R'nin, Afrika kökenli popülasyonlarda çok az varyasyon gösterirken, Afrika dışındaki popülasyonlarda varyasyonlar sergilediğini ortaya koymuştur. Bu bulgu, koyu deri renginin güçlü bir pozitif seçilim etkisi altında geliştiği tezini desteklemektedir.

Açık Ten Renginin Evrimi: D Vitamini Hipotezi

Bilimsel veriler, siyah tenli atalarımızın Afrika'dan dünyanın kuzeyine göç ettiğini göstermektedir. Bu göçler, atalarımızı farklı çevresel koşullara ve biyolojik strese maruz bıraktı. Ekvatordan kuzeye doğru gidildikçe güneşin UVB ışınlarının yoğunluğu azalır. UVB ışınları, vücudumuzda D vitamini üretimini sağlayan en önemli faktördür.

D vitamini, iskelet sisteminin düzgün oluşumu, kalsiyum-fosfat dengesi ve bağışıklık sistemi için yaşamsal öneme sahiptir. D vitamini eksikliği, özellikle kadınlarda kemik yapısı üzerinde doğrudan olumsuz etkiler yaratarak zor doğumlara ve üreme başarısızlığına yol açabilir. Derideki melanin miktarı arttıkça, UVB'nin emilimi ve dolayısıyla D vitamini üretimi azalır. Bu durum, koyu tenli bireylerin daha kuzeyde D vitamini eksikliği riskiyle karşı karşıya kalmasına neden olmuştur. Bu seçilimsel baskı, açık ten renginin evrimine yol açmıştır.



Genetik Değişim ve Ten Renginin Bağımsız Evrimi

Afrika'dan göç eden koyu tenli atalarımız, bulundukları enlemlere göre azalan güneş ışığı nedeniyle D vitamini üretimi konusunda bir seçilim baskısıyla karşılaştılar. Bu durum, zaman içinde açık ten renginin evrimine yol açtı.

Dünya genelinde yapılan genetik çalışmalar, deri renginin tek bir gene bağlı olmadığını, birden fazla genin etkileşimiyle şekillenen karmaşık bir süreç olduğunu göstermektedir. Melanin pigmentasyon süreci, tirozin adlı bir amino asitten sentezlenir ve bu süreç, tirozinaz (TYR), MC1R ve ASIP gibi çeşitli genler tarafından düzenlenir.

Yapılan çalışmalar, Avrupalılarda açık ten rengine yol açan genetik mutasyonların, Asyalılarda etkili olmadığını ortaya koymuştur. Örneğin, Avrupalıların deri rengi üzerinde SLC24A5, MATP ve TYR genlerindeki değişimler baskın rol oynarken, Asyalılarda ADAM17 ve ATRN gibi farklı genler benzer bir etki göstermektedir.

Bu bilimsel kanıtlar, insan evriminde koyudan açık renge doğru yaşanan ten rengi değişiminin, farklı coğrafyalarda yaşayan popülasyonlarda birbirinden bağımsız olarak, birden fazla kez ortaya çıktığını kanıtlamaktadır.


yol tarifi

dermatoloji randevu
dermatoloji doktor cevapliyor

Adres: Esentepe Mah. Cevizli D 100 Güney Yanyol Lapishan 25/2 Soğanlık, Kartal / İSTANBUL
GSM: 0532 624 21 27
Bu sitedeki bilgiler doktor ya da eczacıya danışmanın yerine geçmez. Sitedeki bilgi, yorum ve görüntüler kişileri bilgilendirme amaçlı olup, tanı ve tedaviye yönlendirme amaçlı değildir.



© 2020 Hakan Buzoğlu. All Rights Reserved.
ByFlash Web Agency