- Gösterim: 12318
Yüzdeki istenmeyen kızarıklık (facial eritem, facial flushing) yaygın bir cilt sorunudur. Bu görünümü hafifletmek için birçok farklı tedavi yöntemi bulunmaktadır. Topikal İlaçlar cilt üzerine uygulanarak kızarıklığı azaltmaya yardımcı olur. Lazer, ışık ve nerji bazlı sistemler ciltte yüzeysel damarları hedef alarak kızarıklığın görünümünü azaltmayı amaçlar. Nöromodülatörler ilaçlar yüzdeki kızarıklığa neden olan damar genişlemesini kontrol etmeye yardımcı olmaya çalışırlar. Skleroterapi yüzde belirgin damarlar için kullanılan bu yöntemdir ve damar içine enjekte edilen sklerozan bir madde, damarın büzülerek yok olmasını sağlamaktadır. Bu tedavilerin temel amacı, yüzdeki kızarıklığı azaltmak ve belirginleşen damar görünümlerini gidermektir.
Yüzdeki istenmeyen kızarıklık dünya genelinde nüfusun yaklaşık %5-10'nunu etkileyen yaygın bir cilt sorudur. Genellikle hastalar yüzlerinde istenmeyen kızarıklık, yanma ve belirgin damarlar (telanjiektazi) nedeniyle doktora başvururlar. Sıklıkla bir cilt yada sistemik hastalığın parçasıdır. Yüzde kızarma ve flushing nedenleri ile ilgili daha detaylı bilgi için... Tedavi edilmediğinde sadece fiziksel bir sorun olmaktan çıkar, aynı zamanda ciddi psikolojik ve sosyal sonuçlara da yol açabilmektedir. Hastalarının depresyon ve sosyal fobi gibi sorunlarla daha sık karşılaştığı görülmektedir. Dermatoloji Yaşam Kalitesi İndeksi gibi anketlerle yapılan çalışmalar, hastaların yaşam kalitesinin önemli ölçüde azaldığını ortaya koymuştur. Ancak, yapılan tedavilerle yüzdeki kızarıklığın azaltılması, hastaların psikolojik semptomlarını ve yaşam kalitesini iyileştirmektedir.
Genellikle yüzde kızarıklık atakları zamanla kalıcı yüz kızarıklığı (eritem) ile sonuçlanmaktadır. Bu kızarıklık, cildin altındaki kan damarlarının genişlemesi ve kan akışının artmasıyla oluşur. Bu tür kızarıklık, genellikle leke şeklinde (maküler) ve hafif şişkin (ödemli) bir yapıya sahiptir. Simetrik olarak yüzün her iki tarafında da görülür. Klasik olarak yüzün merkezi bölgeleri etkilenir; yanakların iç kısımları, burun, çene ve alın ortası gibi. Ancak yüzün yan kısımlarında da görülebilir. Kızarıklığın şiddeti alevlenme dönemlerinde artış gösterse de, hastalığın daha sakin olduğu dönemlerde bile değişken bir kızarıklık mevcuttur. Telanjiektaziler (genişlemiş ince damarlar), genellikle yanakların iç kısımlarında, burunda ve burun çevresindeki bölgelerde görülür. Zamanla yeni damarların oluşumu (neovaskülarizasyon) ve mevcut damarların büyümesi (anjiyogenez) bu telanjiektazilerin ortaya çıkmasına neden olur.
Yaygın yüz kızarıklığına neden olan ana cilt sorunları, bazı ek faktörler tarafından daha da kötüleşebilir. Kızarıklığı artıran faktörler;
-
Cilt Bariyerinin Bozulması: Cildin en üst katmanı olan stratum korneum bariyeri zarar gördüğünde, ciltten su kaybı artar (transepidermal su kaybı). Aynı zamanda alerjenlerin cilde girmesi kolaylaşır. Bu durum, yüz kızarıklığını daha da şiddetlendirebilir.
-
Antioksidanların Azalması ve Güneş Hasarı: Ciltteki antioksidanların azalması ve ultraviyole (UV) ışınlarından kaynaklanan genel foto-hasar da kızarıklığı artırır.
Hasarlı bir cilt bariyeri, cildin nemini kaybetmesine neden olarak mat ve cansız bir görünüme yol açar. Bu da kızarıklığın daha belirgin hale gelmesine neden olur. Bu nedenle cilt bariyerinin sağlıklı çalışmasını optimize etmeye odaklanılmalıdır. Bu, yüzde kızarıklıkların tedavi sürecinin önemli bir parçasıdır. Hastanın yüz kızarıklığını tetikleyebilecek potansiyel faktörlerin belirlenmesi ve bunların azaltılması da büyük önem taşır. Bu tetikleyiciler; alkol, kafein, güneş (UV) ışınlarına maruz kalma ve aşırı sıcağa maruz kalma olarak sıralanabilir. Bu tetikleyicilerden kaçınma tedavi planını güçlendirecek ve daha iyi sonuçlar alınmasına yardımcı olacaktır.
Son yıllarda hızla gelişen lazer, ışık ve enerji bazlı sistemler, yüzdeki istenmeyen kızarıklık ve genişlemiş damarlar (telanjiektazi) gibi yüzeysel damar sorunlarına etkili ve estetik çözümler sunmaktadır. Bu sistemlerin hedeflediği temel maddelere kromofor denir. Cildin yapısında bulunan ve lazer ışığını emen bu kromoforlar şunlardır:
-
Su: Lazer enerjisi, ciltteki su molekülleri tarafından emilerek kontrollü bir ısı hasarı oluşturur.
-
Melanin: Cilde rengini veren pigment olan melanin, lazer ve ışık sistemleri tarafından hedeflenir.
-
Hemoglobin: Damarsal yapılar içerisinde yer alan oksihemoglobin ve deoksihemoglobin, lazer ışığını güçlü bir şekilde emerek damarların hasar görmesini ve yok olmasını sağlar.
Bu sayede, lazer ve ışık tedavileri, cildin diğer kısımlarına zarar vermeden, hedef odaklı bir şekilde damarsal sorunları giderebilir.
Yüzdeki yüzeysel damarları hedef alırken, yukardaki grafikte görüldüğü gibi damarların içindeki oksihemoglobin ve deoksihemoglobinin ışığı emdiği iki ana dalga boyu aralığı vardır. Bu aralıklar şunlardır:
-
Görünür Işık Alanı: 500-800 nm
-
Kızılötesi (Infrared) Alan: 800-1,300 nm
Damarsal sorunların tedavisi için özel lazer ve ışık sistemleri bu dalga boylarına göre geliştirilmiştir. Geçmişten günümüze kullanılan sistemler şunlardır:
-
Eski Sistemler:
-
Potasyum Titanil Fosfat (KTP) Lazer (532 nm)
-
Bakır Gaz Lazerleri (511/578 nm)
-
Alexandrite Lazer (755 nm)
-
Diode Lazer (800/810/930 nm)
-
-
Güncel Sistemler:
-
Dye Lazer (585/595 nm)
-
Nd:YAG Lazer (1,064 nm)
-
Yoğun Atımlı Işık (IPL) Sistemleri (500-1,200 nm)
-
Damarsal lezyonların tedavisindeki temel mekanizma, seçici ısı hasarı oluşturmaktır. Bu işlem, lazerin dalga boyu ayarlanarak, damarlardaki oksihemoglobin tarafından en yüksek düzeyde emilmesini, ancak çevredeki melanin ve diğer maddeler tarafından en az emilmesini sağlamayı amaçlar. Bu ideal emilim için 418, 542 ve 577 nm dalga boyları en uygun kabul edilir. Bu sayede, sadece hedef alınan damarlar hasar görürken, çevre dokular korunmuş olur.
Damarsal lezyonların tedavisinde kullanılan Nd:YAG lazerin 1064 nm dalga boyu, hemoglobinin en iyi emilim gösterdiği 418, 542 ve 577 nm aralıklarının oldukça dışındadır. Bu durum, Nd:YAG lazerin damarlarda yeterli etkiyi sağlaması için daha yüksek enerji seviyelerinde kullanılmasını gerektirir. Yüksek enerji, çevredeki dokulara da etki etme potansiyeli taşıdığından dikkatli bir uygulama gerektirir. Bu nedenle, yüzdeki kalıcı kızarıklık (eritem) ve telenjiektazi tedavisi için günümüzde daha spesifik dalga boylarına sahip sistemler tercih ediliyor.
-
595 nm Pulsed Dye Lazer: Hemoglobinin tepe emilim noktalarından birine yakın olduğu için, damarsal yapıları hedeflemede oldukça etkilidir.
-
Yeni Nesil Rhodamine Yoğun Atımlı Işık (r-IPL): 550-650 nm aralığında çalışır ve tepe dalga boyu 570 nm'dir. Bu da onu damar tedavileri için oldukça verimli bir seçenek haline getirir.Rhodamine intense light hakkında daha detaylı bilgi için...
Darbeli Boya Lazeri (Pulsed Dye Laser, PDL)
Dalga boyu 585 nm veya 595 nm olan Darbeli Boya Lazeri (PDL), yüzeysel kan damarlarının tedavisi için 1986'dan beri altın standart kabul edilmektedir. Seçici fototermoliz prensibini kullanan bu lazer, kanda bulunan oksihemoglobini hedef alarak kızarıklık (eritem) ve telenjiektazi bölgelerinde etkili bir tedavi sunar.
0.2 mm'den büyük damarlar için birden fazla seans gerekirken, 0.4 mm'den büyük damarların tam tedavisi zordur. Ayrıca, 1-2 mm'den daha derin hedefler için uygun değildir. Uygulama sırasında kullanılan epidermal soğutma sistemleri, daha yüksek enerji seviyelerinde çalışmayı mümkün kılar. Kalıcı sonuçlar için genellikle birden fazla tedavi seansı ve ardından her 4-6 ayda bir idame tedavisi önerilir.
Kısa atım süreleri ile uygulama alnlarında 7 ila 14 gün sürebilen ciltte morarmaya neden olabilir. Bu durum, bazı hastalar için kabul edilemez olabilir. Daha uzun atım sürelerine ve homojen soğutmaya sahip yeni nesil PDL'ler morarma oluşumunu azaltır. Koyu cilt tonuna sahip hastalarda yüksek enerji kullanımı ve yetersiz soğutma, tedavi sonrası hiperpigmentasyon (renk koyulaşması) riskini artırabilir.
PDL tedavisi, bazı hastalar için ağrılı olabilir. Ancak yapılan araştırmalar, tedaviden önce uygulanan topikal anestezik kremlerin (örneğin %7 lidokain) lazerin etkinliğini azaltmadığını göstermiştir.
Yüzde burun kanatlarındaki telanjiektazilerde son derece güzel sonuçlar vermektedir.
PDL roza hastalığının aktif döneminde yada sonrasında gelişen eritem ve kılcal damarlarda son derece etkili sonuçlar vermektedir.
Potasyum-Titanil-Fosfat (KTP) Lazeri
KTP lazeri, 532 nm dalga boyu üreterek, hemoglobinin 542 nm'deki ilk emilim zirvesine yakın bir etki gösterir. Görünür, daha büyük damar (telenjiektazi) tedavisinde etkilidir. Melanin emilim katsayısı yüksek olmasına rağmen, hemoglobin emilim katsayısı daha yüksek olduğu için epidermal hasar riski azalır. Daha kısa dalga boyu nedeniyle, daha uzun dalga boylu lazerlere göre cilde daha az nüfuz eder. Bazı hastalar, PDL'ye kıyasla daha fazla ağrı, kızarıklık ve ödem (şişlik) bildirmiştir. Telenjiektazi ve yüz kızarıklığı olan hastalarda KTP ile belirgin iyileşme görülmüştür. Ancak sadece yüz kızarıklığı olan hastalarda daha az belirgin iyileşme sağlanmıştır.
Mikrosaniye ve Milisaniye Nd:YAG Lazerler
Mikrosaniye ve milisaniye Nd:YAG lazerler, 1064 nm dalga boyu üreten ve hedef kromoforları hemoglobin ve deoksihemoglobin olan cihazlardır. Bu lazerler, 4-6 mm derinliğe kadar ulaşabildiği için, 1-3 mm çapındaki kalın ve mavi renkli damarları tedavi etmede oldukça etkilidir. Melanin emiliminin çok az olması sayesinde koyu tenli hastalar da güvenle tedavi edilebilir. Lazer, kalıcı tüy azaltma etkisi de gösterebilir. Bu nedenle, kıl olan bölgelerdeki damarlar tedavi edilirken hastaların bu konuda bilgilendirilmesi önemlidir.
Daha büyük damarları tedavi etmek için kullanılan yüksek enerji ve geniş nokta boyutları, aşırı ağrı ve cilt hasarı riskini artırır. Küçük damarların tedavisinde yüksek enerji ve kısa atım süreleri, morarma (purpura), kabarcıklanma ve yara izi riskini yükseltir. Özellikle daha derin damarlar için yüksek enerji kullanıldığında, yara izi oluşumunu engellemek için uygun cilt soğutması şarttır. Burun kanadı ve ucundaki damarların tedavisinde yüksek enerji gerektiğinden, aşırı ısı hasarını önlemek için epidermal soğutma önemlidir. Aksi takdirde, hipopigmentasyon (renk açılması) veya epidermal atrofi (cilt incelmesi) gibi yan etkiler görülebilir.
PDL ve Nd:YAG teknolojisini birleştiren cihazlar, lazerin etkinliğini 3-5 kat artırabilir. PDL'nin hemoglobinin yapısını değiştirmesi sayesinde Nd:YAG lazer daha verimli çalışır. Bu kombine tedaviyle, tek başına PDL'ye göre daha az morarma oluştuğu da gözlemlenmiştir. Bir araştırmada, kombine cihazla tek seanslık tedavi sonrası telenjiektazilerin temizlenme oranının, tek başına lazer kullanımına göre daha yüksek olduğu gösterilmiştir.
Nd:YAG lazer, özellikle yüzdeki istenmeyen büyük damarların tedavisinde oldukça etkilidir. Uzun atım süreli ayarlar (20-60 ms), damarların yavaş ve kontrollü bir şekilde ısınmasını sağlayarak, damar yırtılmasına veya morarmaya (purpura) neden olmadan pıhtılaşma ve hasar oluşumunu sağlar. Şakak ve göz çevresi (periorbital) gibi bölgelerdeki 1-3 mm çapındaki retiküler damarların tedavisinde yaygın olarak kullanılır. Mavi renkli damarlar ve retiküler damarlar üzerindeki güvenli ve etkili kullanımı gösterilmiştir. Tek bir seansta bile 0.3-2.0 mm çapındaki damarlarda %26 ila %75 arasında temizlenme oranları elde edilebildiğini ortaya koymuştur. Göz çevresindeki damarların tedavisinde neredeyse %100'e yakın iyileşme sağlandığını göstermektedir. Hatta hastaların büyük çoğunluğu, ilk tedaviden 6-12 ay sonra bile ikinci bir seansa ihtiyaç duymamıştır. Ancak mevcut damarların yeniden yönelmesi nedeniyle zamanla yeniden tedavi gerekebilir.
Nd:YAG lazer tedavisinin özellikle yüksek enerji gerektiren büyük damarlarda ağrıya neden olması bir sınırlamadır. Ancak yapılan çalışmalar, topikal anestezik kremlerin, tedavinin etkinliğini azaltmadan ağrıyı yönetmede başarılı olduğunu göstermektedir.
Yoğun Atımlı Işık (Intense Pulse Light, IPL)
IPL, 500-1200 nm dalga boyu aralığında geniş bir spektrum yayan, tutarsız bir ışık teknolojisidir. Bu cihaz, uygun filtreler kullanılarak hemoglobin, melanin ve su gibi birden fazla kromoforu hedef alabilir. Geniş dalga boyu aralığı sayesinde, hem kızarıklık hem de leke gibi farklı cilt sorunlarına aynı anda etki edebilir. Daha koyu veya bronzlaşmış ciltlerde dikkatli kullanılmalıdır. Güvenli tedavi için, darbeler arasında uzun gecikme süreleri olan çoklu atışlı IPL cihazları önerilir. IPL, kalıcı tüy azaltma etkisine sahip olduğu için, kişinin tüylerini kaybetmek istemediği durumlarda kullanılmamalıdır. Uygulama sırasında IPL safir soğutma ucunun ciltle tam temasını sağlamalıdır, aksi takdirde sonuçlar olumsuz etkilenebilir. Eş zamanlı soğuk hava soğutması da ağrıyı azaltmak ve cildin ısınmasını önlemek için önerilir.
Yeni Nesil Rhodamine Yoğun Atımlı Işık (r-IPL) 550-650 nm dalga boyu aralığında çalışan ve en etkili olduğu tepe dalga boyu 570 nm olan bir tedavi yöntemidir. Bu dalga boyu, damar tedavileri için idealdir çünkü hemoglobine en iyi şekilde etki eder. Cihazda, 2 ve 6.2 cm² boyutlarında iki farklı el aparatı (handpiece) bulunur. Başlıklar, uygulama sırasında cildi kendiliğinden soğutarak olası hasarı kontrol altında tutar. Tedavi, cilde sürülen bir jel üzerine safir uçlu başlıkların tam temasıyla yapılır. Bu temas sırasında, damar yapılarını tamamen kapatmayacak hafif bir baskı uygulanır. Genellikle 2-4 hafta aralıklarla 2 ila 4 seans yeterli olmaktadır.
Uygulamadan sonra hafif kızarıklık ve şişlik (ödem) oluşabilir. Bu süreçte sadece nemlendirici kullanılması önerilir.
Çok daha ince ve ağsı yapıdaki damarlara matting denir. Bahsettiğiniz bu damarsal yapılara yönelik tedaviler oldukça etkilidir. Aşağıdaki fotoğrafta da görüldüğü gibi, hastanın boyun bölgesinde matting şeklinde damarsal bir artış var. Dermoskopi ile bu damar yapıları daha net bir şekilde incelenebilir.
Bu hastaya 3 hafta ara ile 4 seans r-IPL uygulanmıştır.
Yüzde istenmeyen eritemin azaltılmasınsa etkin klinik sonuçları ile kullanılmaktadır.
Fotodinamik Terapi (PDT)
Fotodinamik Terapi (PDT), çeşitli cilt hastalıklarının tedavisinde kullanılan bir yöntemdir. Bu tedavide; bir fotosensibilizatör (ışığa duyarlılaştırıcı), bir ışık kaynağı ve oksijen olmak üzere üç temel bileşen kullanılır. Aktinik keratozlar, yüzeyel cilt kanserleri, akne ve rosacea gibi durumlar bu yöntemle tedavi edilebilir.
Tedavi bölgesine 5-aminolevulinik asit (ALA) veya metilaminolevulinik asit (MAL) gibi bir madde sürülür. Bu maddeler, ciltteki yağ bezleri tarafından emilir ve güçlü bir fotoaktif madde olan protoporfirin IX (PpIX)'e dönüşür. Uygun dalga boyuna sahip bir ışık kaynağı (mavi veya kırmızı ışık, PDL, IPL) ile PpIX uyarılır. Uyarılma sonucunda, hücrelere zarar veren singlet oksijen molekülleri oluşur. Bu moleküller, hedeflenen hücrelerde oksidatif stres yaratarak onların ölümüne neden olur.
PpIX'in en iyi emilim gösterdiği dalga boyları 410 nm'de bir tepe noktası ve 500-630 nm arasında dört küçük tepe noktası içerir. Bu sayede, farklı ışık kaynaklarını (örneğin, mavi ve kırmızı ışık) birleştirerek tedavinin etkinliği artırılabilir. Mavi Işık anti-inflamatuar ve cildin yenilenmesine yardımcı özelliklere sahiptir. Kırmızı Işık cilde daha derine nüfuz ederek hem mikrop öldürücü etki gösterir hem de yağ bezlerini hedef alabilir. Farklı ışık/lazer kaynaklarının birlikte kullanılması, PpIX'in tüm emilim tepe noktalarının aktive olmasını sağlayarak daha güçlü bir etki ve daha iyi sonuçlar elde edilmesini sağlar.
Radyofrekanslı Mikroiğneleme (RFRM)
Radyofrekanslı mikroiğneleme (RFRM), cildin üst katmanına (epidermis) zarar vermeden, çok sayıda ince iğne aracılığıyla radyofrekans enerjisini doğrudan dermis tabakasına ileten yeni bir teknolojidir. Bu enerji, kontrollü bir ısı hasarı oluşturarak iyileşme sürecini ve yeni kolajen üretimini hızlandırır.
Epidermise zarar vermediği için hızlı bir iyileşme süreci sunar ve özellikle koyu renkli cilt tipleri için güvenli bir seçenektir. Cihazların iğne sayısı, yalıtımlı/yalıtımsız iğneler, enerji seviyesi ve uygulama süresi gibi ayarlanabilir özellikler sayesinde tedavi, her hastanın ihtiyacına göre özelleştirilebilir. Sadece kolajen değil, aynı zamanda elastin üretimini de teşvik eder. Bu sayede ciltteki gevşekliği ve kırışıklıkları azaltarak cilt gençleştirme etkisi de sağlar.