- Gösterim: 7150
Behçet Hastalığı, bir Türk doktor olan Hulusi Behçet tarafından ilk kez 1937 yılında tanımlanmıştır. Bir Deri ve Zührevi Hastalıklar Uzmanı olan Prof. Dr. Hulusi Behçet, ağızda ve cinsel bölgede tekrarlayıcı yaralar (tıbbi olarak ülser veya aft) ve gözde iltihap (üveit) ile giden üçlü bulgusuyla bu hastalığı tüm dünyaya duyurmuştur. Sonraki çalışmalarda Behçet hastalığının çeşitli belirti ve bulgularla birçok sistemi etkileyebilen bir hastalık olduğu gösterilmiştir.
Behçet hastalığı, etiyolojisi bilinmeyen, otoinflamatuar sistemik bir vaskülittir. Tekrarlayan ağız ve genital ülserasyonlar, özellikle gözde kronik tekrarlayan üveit ve her boyuttaki arter ve venleri tutan sistemik vaskülitik bir hastalıktır. Behçet sendromu ve malign aft olarak da bilinir.
Behçet hastalığı hemen hemen tüm dünyada görülmekle birlikte; Türkiye, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs gibi Akdeniz ülkeleri; Irak ve İran gibi Ortadoğu ülkeleri ve Japonya, Kore, Çin gibi Uzakdoğu ülkelerinde diğer ülkelere göre daha sık görülmektedir. Hastalığın, yukarıda belirtilen ve tarihi “İpek Yolu”’nun geçtiği bu ülkelerde daha sık görülmesi, gelişiminde genetik ve/veya çevresel faktörlerin etkili olabileceğine işaret etmektedir. Tarihi “İpek Yolu” üzerindeki ülkelerden Behçet hastalığının en sık görüldüğü yer Türkiye’dir. Ülkemizin çeşitli bölgelerinde yapılan beş ayrı çalışmada hastalığın sıklığının 100.000 erişkinde 420 olduğu bildirilmiştir.
Behçet hastalığı en sık 20–40 yaşları arasında genç yetişkinleri etkiler ve çocuklarda daha az sıklıkla görülür. Her iki cinsiyet de hastalıktan eşit derecede etkilenir. Ancak, özellikle göz ve damar tutulumu gibi önemli sistem tutulumları genç erkek hastalarda daha sık ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte daha az sıklıkta olmak üzere çocuklarda ve ileri yaştakilerde de Behçet hastalığı gelişebilmektedir. Arap toplumlarında erkek egemenliği görülürken, Kore, Çin, Amerika Birleşik Devletleri ve bazı Kuzey Avrupa ülkelerinde kadın egemenliği belirgindir. Hastalık erkeklerde ve daha genç toplumlarda daha şiddetli seyreder. Vakaların çoğunluğu kendiliğinden (sporadik) olmakla birlikte, ailesel kümelenmeler de bildirilmiştir. Hastalığın ardışık nesillerde daha erken başlaması olarak tanımlanan genetik öngörü de tanımlanmıştır.