- Gösterim: 15024
Rozaseanın etiyolojisi (nedeni) henüz bilinmemektedir; ancak birçok faktörün rol oynama ihtimali yüksektir. Bunlar arasında genetik yatkınlık, kalıtım, mide asidi azlığı (gastrik hipoklorhidri) ile hazımsızlık, inflamatuvar bağırsak hastalıkları, Helicobacter pylori bakterisi, sebore, Demodex folliculorum akarları (maytları), endokrin hastalıklar, vitamin eksiklikleri, mikrosirküler düzensizlikler ve damarsal bir hastalık, hepatopati veya psikojenik faktörler bulunmaktadır.
Helicobacter pylori; enfeksiyonu nedenler arasında ileri sürülmektedir. Bu bakteri mide ülserine, deride ürtikere-kurdeşene neden olabilmektedir. İlişki tam olarak açıklanmamakla birlikte ortak tedaviler her iki klinik tabloyu düzeltmektedir.
Demodex folliculorum: Bu maytlar rozaseada özelikle de papülopüstüler formunda önemli bir artıran faktör olarak görülmekle birlikte hastalığın sebebi değildir. Bu mayta karşı gecikmiş bir aşırı hassasiyet tepkisinden şüphe edilmektedir.
B. oleronius sonikatı gibi akarlarla ilişkili bakteriyel antijenler, rozaseadaki inflamatuar hücreleri uyarabilir. Bacillus oleronius, Demodex'te izole edilen Gram negatif bir bakteridir. Bakteriler tetrasiklinlere duyarlıdır. Rozasea hastalarından alınan Demodex akarlarında çok karmaşık bir mikrobiyota bulunur.
Sebase kıl foliküllerinde yüksek yoğunlukta D. folliculorum nedeniyle pitriyazis folikülorum (dikensi değişiklikler, ayrı, ince beyazımsı, kısmen sarımsı küçük pullar ve papüller) görülebilir. Folikül iltihabı meydana gelirse, rozasea benzeri bir durum ortaya çıkar.
Psikojenik faktörler: Psikolojik stres rosaceayı etkileyebilir ancak, esas sebebi değildir.
Kızarma ve vasküler patojenez: Rozasea hastaları yüze kan basmasına ve kızarmaya eğilim gösterirler. Sıcak, soğuk, mor ötesi radyasyon, duygular, alkol, baharatlar ve sıcak içecekler gibi pek çok tetikleyici faktör bilinmektedir. Rozasea hastalarında yüz kanlanmasında fonksiyon düzensizliğinden bahsedilmektedir. Bu hastalarda migren tipi baş ağrılarının artmasının sebebi olabilmektedir.
Genetik: Rosacea için genetik yatkınlık için kanıtlar artmaktadır. Rosacea hastalarının % 30-40’ının bu hastalığa sahip bir akrabası bulunmaktadır. Ancak genetik geçiş için halen bir kanıt bulunmamaktadır.
Sebore – deri yağ salgısı artışı: Deneysel çalışmalar rosacea ile sebore arasında herhangi bir ilişkiyi onaylamamaktadır.
Işık: Mor ötesi ışıklar rosaceanın gelişiminde büyük bir rol oynamaktadır. Dermal bağ dokuyu etkilediği gibi aynı zamanda lenfatik ve kan damarlarına da etki eder ve pasif damar genişlemesine katkıda bulunmuş olabilir. Güneş hasarlı ciltlerde ve açık tenlilerde rozasea yaygın şekilde gözlenmektedir.
Endokrin Hastalık: Hamilelikte, adet döneminde ve menopoz sonrası dönemde rosaceada artış not edilmiştir.
Lenfatik sistem: Lenfödemin, özellikle rinofimanın şiddetli formlarında önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir.
İlaçlar: Amiodaron veya nitrogliserin benzeri ilaçlar ( örneğin, nifedipine) damar genişletici özellikleri ile kızarmaya yol açarak rozaseayı etkileyebilirler.
İmmünolojik faktörler: Araştırmalar rozaseada bağışıklık anomalilerinin daha yüksek sıklıkla görüldüğünü belirtmektedir. Rozaseanın HIV enfeksiyonu olan hastalarda daha yaygın olduğu görülmektedir.
Gastrointestinal düzensizlikler: Gastrik hiperklorhidri, hazımsızlık, diyare ve kabızlık ile rozasea arasında bir ilişkinin varlığından şüphe edilse de bu tür bir ilişki için güçlü bir kanıt mevcut değildir.




