- Gösterim: 2764
Akne (sivilce) ile ilgili toplumda yaygın olan pek çok yanlış bilgi ve efsane bulunmaktadır. Bu inanışlar genellikle hastaların doğru tedaviye ulaşmasını engeller. İşte en yaygın mitler ve bilimsel gerçekler:
1. İnanış: Akneleri sıkmazsak daha fazla iz kalır. Gerçek: Bu tamamen yanlıştır. Sivilceleri sıkmak, folikül duvarını yırtarak iltihabın çevre dokulara yayılmasına neden olur. Bu durum iyileşmeyi zorlaştırır ve kalıcı iz (skar) ve leke (hiperpigmentasyon) bırakma riskini önemli ölçüde artırır. Sivilceye dokunmamak en doğru yaklaşımdır.
2. İnanış: Akne yalnızca ergenlik döneminde görülür. Sonra gelişiyorsa "ciğerden gelmektedir." Gerçek: Akne her yaşta, özellikle de yetişkinlik döneminde (Akne Tarda) görülebilir. Yetişkin aknenin nedenleri hormonal değişiklikler, stres, genetik yatkınlık veya ilaç kullanımı olabilir. Akne bir organ hastalığı değildir ve "iç organlardan gelme" gibi inanışların tıbbi bir dayanağı yoktur.
3. İnanış: Akne cildin yeterince temizlenmemesi yüzünden oluşur. Gerçek: Akne bir hijyen eksikliği hastalığı değildir. Genetik, hormonal faktörler, aşırı sebum üretimi ve bakteri artışının karmaşık bir sonucudur. Aşırı yıkama, cildi tahriş ederek koruyucu bariyerini bozar ve durumu daha da kötüleştirebilir.
4. İnanış: Akne bulaşıcı bir hastalıktır. Gerçek: Akne, enfeksiyon değildir. Başkasına temas veya hava yoluyla bulaşmaz. Akne, cildin kıl kökü ve yağ bezinde meydana gelen bir iltihaplanma durumudur.
5. İnanış: Akne, tedavi ile geçse de "içeri vurmakta" ve iç organlarda yara çıkmaktadır. Gerçek: Bu, tıbbi temeli olmayan bir efsanedir. Akne, deri yüzeyinde lokalize bir hastalıktır ve doğru şekilde tedavi edildiğinde iç organlara zarar vermez veya onlarda yara oluşturmaz.
6. İnanış: Akne alerjik bir hastalıktır, aşılarla geçer. Gerçek: Akne bir alerji değildir, bu nedenle aşılarla tedavi edilmez. Tedavisi, topikal ve/veya sistemik ilaçlar ile doğru cilt bakımı yoluyla yapılır.
7. İnanış: Makyaj akneyi kötüleştirir. Gerçek: Bu kısmen doğrudur. Komedojenik (gözenek tıkayıcı) içeriğe sahip makyaj ürünleri aknenin şiddetini artırabilir. Ancak "non-komedojenik" veya "yağsız" ibareli ürünler, doğru temizlik rutini uygulandığında akneli ciltler için genellikle güvenlidir.
8. İnanış: Akne geçici bir problemdir, tedavi gerektirmez. Gerçek: Hafif akneler kendiliğinden geçebilir, ancak orta ve şiddetli akneler tedavi edilmediğinde kalıcı iz (skar) bırakma riski taşır. Erken ve etkili bir tedavi, hem mevcut lezyonları iyileştirir hem de iz oluşumunu önler.
9. İnanış: Aknede yüzünü ne kadar sık yıkarsan hastalık o kadar çabuk geçer. Gerçek: Günde iki kereden fazla yıkamak cildi kurutur, tahriş eder ve koruyucu bariyerini bozar. Bu durum, cildin savunma mekanizması olarak daha fazla sebum (yağ) üretmesine yol açarak akneyi kötüleştirebilir.
10. İnanış: Akneyi stres yapmaktadır. Gerçek: Stres, akneyi başlatmaz, ancak mevcut aknenin şiddetini artırdığı bilinmektedir. Stres hormonları (kortizol), yağ üretimini ve iltihaplanmayı kötüleştirebilir.
11. İnanış: Solaryum akneyi yok etmektedir. Gerçek: Solaryum, başlangıçta lezyonları gizleyebilir; ancak UV ışınları cilde zarar verir, cildi kurutur ve bazı ilaçlarla birlikte kullanıldığında ciddi reaksiyonlara neden olabilir. Akneyi kalıcı olarak iyileştirmez, aksine cilt kanseri riskini artırır.
12. İnanış: Sigara akneye kötü gelmektedir. Gerçek: Sigara kullanımı, özellikle yetişkin kadınlarda akne oluşumunu tetiklediği ve aknenin şiddetini artırdığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
13. İnanış: Akne ilaçları cildi erken yaşlandırmaktadır. Gerçek: Bu yanlıştır. Akne tedavisinde kullanılan bazı topikal ilaçlar (retinoidler gibi) ilk kullanıldığında hassasiyet yapsa da, uzun süreli kullanımları cildin yenilenmesine ve kolajen üretimine katkıda bulunarak yaşlanma karşıtı etkiler bile gösterebilir.
14. İnanış: Akne ilaçları vücuda zararlıdır. Gerçek: Akne ilaçları (özellikle sistemik retinoidler) uzman bir hekim kontrolünde, uygun doz ve süre ile kullanıldığında etkilidir ve ciddi zararlara yol açma olasılığı düşüktür. Ancak bazı ilaçlar karaciğer ve kolesterol takibi gibi önlemleri gerektirir. Bu nedenle tedavinin mutlaka dermatolog gözetiminde sürdürülmesi esastır.




