- Gösterim: 18885
Sıtma: Küresel Bir Tehdit
Tüm mücadele ve tedavilere rağmen, dünyada her yıl iki milyar insan sıtma riski altında kalmaktadır. Bu risk grubundan 160 ila 200 milyon kişi sıtmaya yakalanmaktadır. 2013 yılı raporlarına göre, 2012 yılında dünya genelinde sıtma hastalığından 627 bin kişi hayatını kaybetmiştir ve bu ölümlerin %77'si 5 yaş altındaki çocuklardan oluşmaktadır.
Sıtma, insanlık tarihi kadar eski bir hastalıktır. Tarihte birçok medeniyetin çöküşünde sıtmanın önemli bir rol oynadığı bilinmektedir. Ülkemizde Kurtuluş Savaşı ve izleyen yıllarda en yaygın hastalıklardan biri sıtmaydı. Daha sonra, hastalığa verilen önem ve öncelik sayesinde hasta sayısı kontrol altına alınmış ve azaltılmıştır. Ancak, hastalığa verilen önemin azalmasıyla 1970'li yıllardan sonra ve yaklaşık her on yılda bir, yüz binlere yaklaşan sayılarla seyreden salgınlar yaşanmıştır. Son yirmi yıldır, sıtma Türkiye'deki bildirimi zorunlu hastalıklar arasında en sık görülenlerden biridir. Ne yazık ki, Türkiye'de görülen sıtma türünün hafif seyretmesi ve ölüme yol açmaması, hastalığın önemsenmemesine neden olmaktadır.
Sıtma Hastalığının Özellikleri ve Türleri
Sıtma, Plazmodium adı verilen tek hücreli bir parazitin neden olduğu bulaşıcı bir hastalıktır. Parazit, esas olarak karaciğer hücrelerini ve alyuvarları (kırmızı kan hücreleri) etkiler. Hastalık, insan kanıyla beslenen sivrisinekler tarafından hasta veya parazit taşıyan insandan alınarak sağlıklı insanlara taşınır ve onları da hasta eder.
Sıtma parazitinin; vivax, malariae, falsiparum ve ovale olmak üzere dört ayrı türü vardır:
-
Vivax: Üç günde bir nöbet (tertiyana sıtması) veren türdür. Ölümcüllüğü en az olan sıtmayı yapar ve bu nedenle benign sıtma (iyi huylu sıtma) olarak da adlandırılır. Türkiye'de yerli olarak görülen tür de budur.
-
Malariae: Dört günde bir gelen nöbetlerle seyreder (quartana sıtması).
-
Falsiparum: Nöbetlerin belirgin olmadığı en ölümcül türdür. Bu nedenle malign sıtma (kötü huylu sıtma) olarak adlandırılır. Daha çok Afrika, Uzak Doğu ve Güney Amerika gibi tropik bölgelerde yaygın olduğu için tropik sıtma olarak da bilinir. Quartana ve tropik sıtma Türkiye'de yerli olarak görülmez, ancak yurt dışından gelen vakalarda rastlanabilir.
-
Ovale: Yalnızca Batı Afrika'da görülür.
Sıtma yapan parazitler yalnızca insan vücudunda bulunur ve rezervuarı insandır. Başka hiçbir canlıda yaşayamaz ve laboratuvar ortamında üretilemez. Bu nedenle, sıtma parazitini taşıyan tüm insanların bulunup tedavi edilmesi halinde, parazit ve sıtma hastalığı yeryüzünden tamamen silinebilir.
Sıtmanın Bulaşma Yolları
Sıtmanın temel bulaşma yolu, Anofel cinsi sivrisineklerdir. Sıtma paraziti, yaşam döngüsünün bir evresini sivrisinekte geçirmek zorundadır ve sivrisinek bu parazit için bir ara konakçıdır. Bu nedenle, bir ortamda sivrisinek yoksa sıtma parazitinin varlığını sürdürmesi olanaksızlaşır ve hastalık ortadan kalkar.
-
Anne-Bebek Geçişi: Sıtma paraziti, hamile anneden plasenta yoluyla bebeğe geçebilir. Bu durum, fetüs ölümlerine (ölü doğum), düşüğe, erken doğuma ve yeni doğan sıtmasına yol açabilir. Bu nedenle, sıtması olan hamile kadınların daha dikkatli izlenmesi ve tedavi edilmesi gerekir.
-
Kan ve Kan Ürünleri Yoluyla Geçiş: Sıtma, kan ve kan ürünleri yoluyla da bulaşabilir. Bu yolla oluşan sıtmaya edinsel sıtma denir. Sıtma paraziti taşıyan kişilerden yapılan kan transfüzyonu, organ nakli ve ortak kullanılan cerrahi aletler yoluyla edinsel sıtma ortaya çıkabilir. Bu tür geçişlerin hastalığın yayılması açısından büyük bir önemi olmasa da, bireysel sağlık açısından çok kritiktir. Kan ve organ bağışçılarında sıtma parazitinin araştırılmasına mutlaka dikkat edilmelidir.
Hastalığın Kuluçka Süresi
Sivrisineğin paraziti insana enjekte ettiği andan, parazitin karaciğerdeki üremesini tamamlayıp kana karıştığı ana kadar geçen süre, sıtmanın kuluçka süresi olarak kabul edilir. Yani, kişinin sıtma parazitini aldığı andan ilk belirtilerin ortaya çıkmasına kadar geçen süredir. Bu süre, parazitin türüne göre değişmekle birlikte, ortalama 12 ile 30 gün arasındadır.
Türkiye'de yerli olarak görülen Vivax türünde ortalama kuluçka süresi 12-14 gündür. Ancak, bazı alt tiplerinde bu süre daha uzun olabilir.
Bulaştırıcılık Süresi
Hastalık belirtileri bulunsun ya da bulunmasın, kanında parazit taşıyan kişiler sıtmayı etrafına bulaştırırlar. Bu nedenle de, Sıtmada bulaştırıcılık süresi kişinin kanında parazit bulunduğu süre kadardır. Kişilerin kanında parazitin bulunma süresi ise, parazit türü ve tedavi durumuna göre değişir. Tedavi edilmeyen Vivax olgularında, kanda parazit varlığı, ortalama, bir buçuk yıl kadar sürer. Bazen bu süre daha uzun olup, beş yıla dek sürebilmektedir.
Hastalık Belirtileri
Sıtmaya yakalanan kişilerin belirtileri, sıtmanın türüne göre farklılık gösterebilir. Tüm türlerde ortak olan belirtiler ise yüksek ateş, üşüme, titreme ve bol terlemedir. Bu belirtilere kusma ve ishal de eşlik edebilir.
Hastalığın Dönemleri
Başlangıç (Prodromal) Dönemi
Parazitin karaciğer hücrelerinde üremesi sırasında genellikle hiçbir belirti görülmez. Kuluçka süresinin sonunda ve parazitin karaciğerden kana karıştığı sırada, iki ila dört gün kadar süren bir başlangıç (prodromal) dönemi yaşanır. Bu dönemde tipik sıtma belirtileri ve nöbetleri henüz başlamamıştır. Ateş düzensiz aralıklarla yükselip düşer veya devamlı olabilir. Hastada halsizlik, kırgınlık, iştahsızlık, baş, kas ve eklem ağrıları gibi spesifik olmayan enfeksiyon belirtileri görülür.
Nöbetler Dönemi
Prodromal dönemin sonunda, parazitin alyuvarlara yerleşmesi tamamlandıktan sonra, düzenli olarak tekrarlayan nöbetler dönemi başlar.
Sıtma Nöbetleri ve Evreleri
Sıtma nöbetleri, parazit türüne göre üç veya dört günde bir tekrarlayan klasik bir seyir izler ve üç evreden oluşur:
1. Üşüme - Titreme (Soğuk) Evresi
Hasta yoğun bir şekilde üşür ve titrer, dişleri birbirine vurur. Üstünü örtmesine rağmen bu hisler engellenemez. Bu evrede cilt soluklaşır, parmaklar ve dudaklar morarır (siyanoz). Nabız zayıflar ve tansiyon düşer. Baş ağrısı ve mide bulantısı sık görülen belirtilerdendir. Bu evre, yarım ile iki saat kadar sürer.
2. Yüksek Ateş (Sıcak) Evresi
Hastanın üşümesi ve titremesi kaybolur, ateşi 40-41 dereceye kadar yükselir. Buna bağlı olarak hastanın yüzü kızarır, solunumu sıklaşır, nabzı hızlanır ve tansiyonu yükselir. Genellikle huzursuzluk görülür. Bu evre, iki ile yedi saat kadar sürer.
3. Terleme Evresi
Yüksek ateş evresinin sonunda, hastanın önce başından başlayıp sonra tüm vücuduna yayılan yoğun bir terleme görülür. Zamanla ateş düşer, nabız ve solunum normale döner ve huzursuzluk kaybolur. Hasta rahatlar ve çoğu zaman uykuya dalar. Bu evre, iki ile dört saat kadar sürer. Evre sonunda ateş tamamen normale döner.
Klinik Seyir ve Nüksler
Belirtili dönem, 10-14 nöbetten oluştuktan sonra hasta sessiz döneme (klinik latent dönem) girer. Bu dönemde hastanın şikayetleri kaybolur; ancak vücudundaki parazit varlığı, dalak büyüklüğü ve anemi gibi belirtiler devam eder. Yani, hastanın şikayetleri sona erer, fakat hastalık devam eder. Hastaların gözden kaçırılmasının en önemli nedeni de budur.
Türkiye'de yerli bulaş yapan ve yerleşik olan sıtma türü Plazmodium vivax'tır. Bu türün kliniği oldukça hafif seyreder ve öldürücülüğü düşüktür. "İyi huylu sıtma" denmesinin sebebi de budur. Tedavi edilmezse, nükslerle (relaps) seyretmesi en önemli özelliğidir. Hastalık, yaklaşık üç günde bir gelen nöbetler halinde seyreder.
Sivrisinek tarafından insana verilen parazit, kan yoluyla karaciğer hücrelerine yerleşir. Burada üremesini 10-14 günde tamamladıktan sonra kana karışır (kuluçka süresi). Karaciğerden kana dökülen parazitlerin her biri bir alyuvara girer. Burada 48 saat süren bir çoğalmadan sonra alyuvarları patlatarak tekrar kana karışır. Hastanın sıtmaya özgü şikayetleri (sıtma nöbetleri) bu dönemde görülür. Böylece, 48 saat alyuvar içi ve yaklaşık 12 saat alyuvar dışı olmak üzere, üç günlük bir gelişim süreci nedeniyle belirtiler üç günde bir tekrarlar. "Tersiyana Sıtması" denmesi de buradan gelir (tersiyana: üç günde bir).
Vivax sıtmasında, sivrisinek tarafından enjekte edilen ve karaciğere yerleşen parazitlerin tamamı gelişimini tamamlayıp kana dökülmez. Bir kısmı gelişirken, diğer bir kısmı karaciğer hücresinde saklı kalarak uykuya yatar. Karaciğer hücresinde saklı kalan bu parazitler, bir süre sonra vücut direncinin düşmesi gibi nedenlerle tekrar aktifleşir ve kana dökülmeye başlar. Bunun sonucunda ortaya çıkan tabloya nüks (relaps) denir. Nükslerde klinik tablo çok hafiftir; hasta ayakta atlatır ve çoğunlukla farkında bile olmaz. Bu kişiler, hastalığın yayılmasında önemli bir rol oynar.
Türkiye gibi hastalığın endemik olduğu bölgelerde, özellikle kişi daha önce sıtma geçirmişse, ilk atakta bile klasik sıtma nöbetleri görülmez. Sadece iştahsızlık, halsizlik, hafifçe yükselen ateş, eklem, kas ve baş ağrısı gibi spesifik olmayan enfeksiyon belirtileri görülür. Genellikle ayakta geçirilir.
Sıtmanın kesin tanısı, periferik kanda (kalın yaymada) parazit görülmesiyle konur. Sıtma şüphesi olan her hastaya kalın yayma yapılarak parazit aranmalıdır.
Metni imla ve gramer hatalarını düzelterek, daha akıcı ve anlaşılır bir hale getirdim. İşte düzeltilmiş metin:
Türkiye'de Sıtma Hastalığının Özellikleri
Aslında sıtma hastalığının yıl içinde belirli bir zaman dağılımı yoktur. Parazit hangi mevsimde alınırsa alınsın, hastalığın oluşması açısından bir fark görülmez ve kişi hastalanır. Buna karşılık, sivrisineğin yaşam özelliklerine bağlı olarak hastalığın sıklığı mevsimlere göre farklılıklar gösterir. Örneğin; Türkiye'de vektörlük yapan sivrisinekler kış uykusuna yatan türlerdir. Çevre sıcaklığı belirli derecelerin altına düştüğünde uykuya yatarlar. Bu nedenle kış aylarında sıtma bulaşması görülmez ve yeni hastalar ortaya çıkmaz. Bunun bir sonucu olarak, hasta sayıları mart ayından itibaren artmaya başlar, yaz ve sonbahar aylarında en yüksek sayılarına ulaşır. Ekim-kasım ayından sonra ise vaka sayıları hızla azalır. Özetle, sıtma Türkiye'de mevsimsel bir dağılım gösterir.
Sıtma hastalığını taşıyan sivrisinekler, çevresel faktörlerden çok fazla etkilendiği için hastalık her yerde aynı sıklıkta görülmez.
Türkiye'de Sıtma Bölgeleri (Strata)
Türkiye'de sıtma hastalığı ve sivrisinek dağılımına göre dört bölgeye ayrılır ve bu bölgelere "Strata" denir:
-
Strata I: Anamur Burnu'ndan Van Gölü'nün kuzeyine çekilen hattın güneyinde kalan bölgedir. Bu bölgede hastalık sürekli olarak bulunur ve yeni bulaşmalar yapar. Başka bir deyişle, hastalığın endemik (kalıcı) olarak görüldüğü bölgedir.
-
Strata II: Anamur Burnu'nun batısında kalan, Akdeniz, Ege ve Trakya bölgelerinden oluşur. Bu bölgede hastalık yer yer ve zaman zaman kaybolur. Dışarıdan parazit getirilmesi halinde salgınlar (epidemiler) görülebilir.
-
Strata III: Genellikle İç Anadolu Bölgesi'ne denk gelir. Bu bölgede sıtma kontrol altındadır ve genellikle yerli bulaşma görülmez. Dışarıdan parazit gelmesi halinde küçük salgın odakları oluşabilir.
-
Strata IV: Karadeniz ve Kuzeydoğu Anadolu illerinden oluşan bölgedir. Yerli bulaşmanın olmadığı, dolayısıyla salgınların görülmediği bölgedir. Yalnızca dışarıdan gelen hastalar görülebilir.
Sivrisinek ile Mücadele: Kaynak Yok Etme ve Parazite Yönelik Çalışmalar
Sıtma kontrolünde en önemli adım, paraziti taşıyan insanların bulunarak tedavi edilmesidir. Bu çalışmalara kaynak yok etme çalışmaları denir ve çeşitli yöntemlerle yapılır. Başlıca yöntemler şunlardır: aktif sürveyans, seçici aktif sürveyans, pasif sürveyans, kitle tarama ve kitle tedavi.
Aktif Sürveyans
Sıtmanın kontrol altına alınmasında (yani, parazit taşıyıcılarının erken tanı ve tedavisinde) en etkili ve kesin yöntem aktif sürveyanstır. Bu yöntemde, tüm aileler sıtmanın kuluçka süresine uygun olarak 15 gün arayla ziyaret edilir. Son ziyaretten bu yana ateş geçirmiş, ateşi devam eden veya spesifik olmayan enfeksiyon belirtileri gösteren bir kişi olup olmadığı sorgulanır. Şayet varsa, kanlarından kalın yayma yapılarak sıtmalı olup olmadıkları araştırılır. Kanında parazit bulunanlar derhal radikal tedaviye alınır.
Türkiye'de, başta Strata I'e giren iller olmak üzere, hastalığın endemik olduğu tüm yerleşim yerlerinde aktif sürveyans yapılmalıdır. Yani, yerli bulaş bulunan yerleşim birimlerinin tamamı, yerli bulaş kesilene kadar aktif sürveyans kapsamına alınmalıdır. Bu yöntem, kırsal yerleşim birimlerinde uygulanması oldukça kolaydır. Köyler belirli bir program dahilinde ve 15 gün arayla taranabilir. Buna karşılık, büyük nüfuslu kentlerde uygulanması daha zordur. Bu gibi durumlarda, yerleşimin tamamını aktif sürveyansa almak yerine, yerli bulaşın saptandığı ve vakaların yoğun olduğu mahalleler seçilerek uygulama buralarda yapılmalıdır.
Seçici Aktif Sürveyans
Bu yöntem, bölgedeki/toplumdaki, parazit alma ve taşıma açısından risk gruplarına (sıtmanın endemik olduğu bölgeden gelen veya bu bölgelere gidip dönenlere) aktif sürveyans uygulanmasıdır. Adı bu nedenle seçici aktif sürveyanstır. Yöntem, 15 gün arayla iki kez kalın yayma yapma esasına dayanır. Böylece parazit getirme/taşıma riski yüksek olan kişiler taranarak parazit taşıyıp taşımadıkları test edilir ve parazitli olanlar derhal radikal tedaviye alınır.
Bu yöntem, daha çok parazitten arınmış bölgelerin korunmasına ve hastalığın yerleşik olduğu bölgelerden arınmış bölgelere parazit getirilmesini önlemeye yöneliktir. Türkiye'de, Strata I dışındaki tüm bölgelerde seçici aktif sürveyans yapılması gerekir. Bu çalışmanın kapsamına alınacak nüfusu, Strata I'e gidip gelen kişiler (tarım işçileri, askerler, öğrenciler, memurlar vb.) oluşturur.
-
Daha açık bir ifadeyle; Strata I'den mevsimlik işçi (pamuk, fındık ve inşaat) alan veya veren (biçerdöverlerle tarım hasadına giden) bütün iller, bu işçiler bölgelerine döner dönmez, 15 gün arayla iki kez kalın yayma yapmalıdır.
-
Er eğitim birlikleri bulunan tüm illerin, Strata I'den eğitime gelen erlere, birliklerine geldikten hemen sonra kalın yayma yapması gerekir.
-
Strata I'de askerlik görevini tamamlayarak terhis olan askerlere, döndükleri andan itibaren kalın yayma yapılmalıdır.
-
Aynı şekilde, Strata I'de hizmet vererek diğer bölgelere tayin olan memurlara, tayin oldukları yere varır varmaz iki kez kalın yayma yapılmalıdır.
-
Eğitim görmek için Strata I'den diğer bölgelere giden öğrencilere eğitim yılı başında; diğer bölgelerden Strata I'de üniversite eğitimi gören öğrencilere ise eğitim yılı sonunda döndüklerinde kalın yayma yapılması gerekir.
Özetle, seçici aktif sürveyans uygulamasında görev Strata I dışında kalan bölgelere düşmektedir. Türkiye ölçeğinde ise, dünyanın sıtmalı bölgelerine (Afrika, Uzak Doğu, Güney Amerika) gidip dönen kişilerin mutlaka izlenmesi ve döner dönmez, 15 gün arayla kalın yayma yapılması gerekir. Bu özellikle Falsiparum getirilmesi açısından son derece önemlidir.
Pasif Sürveyans
Pasif sürveyans, sağlık kurum ve birimlerine başvuran şüpheli vakalardan kalın yayma yapılmasıdır. Türkiye'nin tüm bölgelerinde yapılması gereken bir çalışma türüdür. Sağlık birimlerine başvuran ateşli veya ateş geçirmiş kişilerle, spesifik olmayan enfeksiyon belirtileri gösteren herkesten kan alınarak kalın yayma yapılması gerekir.
Kitle Tarama
Bir yerleşim birimindeki tüm insanlardan kalın yayma yapılması işlemidir. Yerleşim biriminde yaşayan tüm nüfusu tarayarak, tüm vakaları aynı anda yakalama ve tedavi etme amacıyla uygulanan bir yöntemdir. Pahalı ve zor olması nedeniyle, bu yöntemin uygulanması için bazı özel koşullar aranır. Bunların başında, bu yerleşim biriminin sıtma bulaşması açısından izole bir bölgede bulunması ve çevresi için bir odak oluşturması gelir. Sıtmanın yerleşik olduğu bölgelerde bu yöntemi uygulamak için ise vaka sayısı/sıklığı nüfusun %5'inden fazla olmalıdır. Her iki durumda da, kitle tarama çalışması, sıtma vakalarının salgın yaptığı zamanın başında veya sonunda yapılır (Türkiye'de ilkbahar başı, sonbahar sonu).
Kitle Tedavi
Bir yerleşim biriminde yaşayan ve Primakin kontrendikasyonu olmayan herkesin aynı anda radikal tedaviye alınması işlemidir. Bu uygulama, çevresindeki yerleşim birimlerinde bulaşın olmadığı ve onlara yerel odaklık yapan yerleşim birimlerinde yapılır. Sıtmanın yaygın olduğu yerlerde de uygulanabilir. Her iki durumda da, yerleşim yerindeki vaka sıklığının nüfusun %10'unu geçmesi gerekir. Bundan daha küçük sıklıklarda yapılırsa ekonomik olmaz. Çevresindeki yerleşim birimlerinde bulaşın olduğu yerlerde uygulanacaksa, sıtma mevsimi başında veya sonunda uygulanmalıdır. Diğer zamanlarda, bulaş devam edeceğinden, çok etkili olmaz
Çevre Düzenleme Çalışmaları
Sivrisinek üreme alanlarının Kontrol Altına Alınması: Eskiden, sivrisineklerin esas kaynağının bataklık, dere, deniz vb olduğu ve bu alanların ortadan kaldırmak suretiyle sivrisineklerden kurtulunabileceğine inanılırdı. Bunun bir ürünü olarak, bataklık ve göl kurutma çalışmalarına büyük önem atfedilmiş, “sivrisineklerle uğraşacağınıza bataklıkları kurutun” özdeyişleri üretilmişti. Zamanla, bu yaklaşımın yanlış olduğu ve doğadaki bu alanların yok etmenin olanaksızlığı anlaşılmıştır. Çünkü; bir kaya kovuğundan ağaç kovuğuna, dere kenarından, deniz kıyısına dek her yer sivrisinekler için doğal çoğalma alanı olabilmekte ve milyarlarca sivrisinek üretebilmektedir. Ayrıca, yerüstü su kaynaklarının drenaj ve benzeri yöntemlerle kurutulması ekolojik dengeyi bozarak yalnızca sivrisinekleri değil tüm canlılığı yok etmektedir. Bu nedenle, günümüzde, yaklaşım tamamen değişmiş ve kurutmayı, yok etmeyi esas alan eski uygulamalar terk edilerek onun yerine bu alanların kontrol etme / düzenleme anlayışı ve uygulamalarına geçilmiştir.
Bu yeni yaklaşımın amacı sivrisineğin yaşam ve üreme alışkanlıklarına dayanmaktadır. Sivrisinek, 60-70 cm’den daha derin sulara, veya akışın olduğu, hareketin / çırpıntının olduğu yerlere yumurtasını bırakmamaktadır. Başka bir anlatımla, sivrisinekler tamamen durgun ve sığ sulara yumurta bırakmakta ve böyle yerlerde üreyebilmektedir. Doğal jitlerin kontrolünde de yapılması gereken durgun ve sığ su bulunmayan bir ortam yaratmaktır.
Bunun için, göl, baraj ve bataklıkların kenarlarının 60 cm derinlikten duvarla çevrilmesi ya da etrafının düz bir yüzey haline getirilerek, çakıl veya cüruf ile kaplanaması, otların / sazlıkların temizlenmesi, dalgalanmaya / çırpıntıya olanak sağlanarak, canlı / hareketli hale getirilmesi yeterlidir. Kuşkuşuz ki; küçük, verimsiz ve birikinti niteliğindeki durgun suların, arazi düzenlemesi çalışmaları ile, kurutulması gerekir.
Yapay Sivrisinek üreme alanlarının Kontrol Altına Alınması: Sivrisineklere kaynaklık eden esas alanların, doğal alanlardan çok yapay, yani insan eylemleri sonucunda oluşan su birikintileri olduğu bilinmektedir. Çünkü; evlerin önündeki küçük kreasyon havuzundan, kara yollarının kenarında biriken suya dek her türlü yapı iyi bir çoalma alanıdır. Bunlarda doğal alanlardan daha fazlaldır. Aynı şekilde, çevreye bırakılan ve içinde su tutabilen herhangi bir atık ( araba lastiği, konserve kutusu, eski lastik vb ) milyarlarca sivrisinek üremesine neden olabilmektedir. Tarımdan konut sektörüne, çevre temizliğinden ulaştırma sanayine dek uzanan tüm iş alanlarında durgun su yaratılmaması oluşturmaktadır. Bu ise, tüm sektörlerin ve giderekten tüm toplumun üzerine düşeni yapmasına bağlıdır. Aksi durumda sivrisineklerden kurtulunamaz.
Kimyasal Savaş
Kimyasal savaşın esasını, çeşitli zehirli kimyasallarla, sivrisineklerin öldürülmesi oluşturur. Bu kimyasallara genel olarak pestisit, ensektlere karşı kullanılanlarına ise ensektisit adı verilmektedir.
Ensektisi olarak kullanılan kimyasallar çok çeşitli olup, halk sağlığı alanında kullanılan başlıca gruplar; organik klorlular, organik fosforlular, karbamatlar ve piretroitlerdir.
Ensektisitler, kullanıldıkları sivrisinek gelişim evresine göre; adultisit ve larvasit gibi isimlerle de anılırlar ise de, özde değişen bir şey yoktur. Tek farklılık bunların kullanıldığı sivrisinek evresi, preparat şekli ve kullanılma biçimidir.
Ergin Sinek Savaşı / Adultisit Kullanma: Adından da anlaşılacağı gibi, ensektisitlerin ergin / uçkun sineğe karşı kullanılmasıdır. Çok çeşitli kullanım biçimleri var ise de, en çok başvurulan yöntem kalıcı ev içi püskürtme ve açık veya kapalı alan sislemesidir.
Kalıcı ev içi püskürtmenin esasını; ensektisitin, binaların iç yüzeylerine püskürtülmesi oluşturur. Ev içi püskürtme denmesi de buradan gelir. İnsandan veya hayvandan bina içinde kan emen sivrisinek ( evcil türler ), dinlenmek için ensektisit püskürtülmüş duvar ya da tavanlara konar ise, ensektisit ile temas ederek ölür. Bu uygulamada, her şeyden önce, sivrisineğin seçilen ensektisite duyarlı olması gerekir. Ayrıca, ensektisitin yüzeyde aktif olarak kalış süresinin olabildiğince uzun olması istenir. Böylece, püskürtme yapıldıktan sonra, bir süre (iki – üç ay) sivrisinekleri öldürür. Kalıcı püskürtme denmesi buradan gelir. Uygulamanın yeterince etkili olabilmesi için; yüzey türüne göre ( çamur, kireç, tahta, yağlıboya, emici, emici olmayan vb ) uygun formulasyonların seçilmesi gerekir.
Yüzeyin her metrekaresine atılması gereken miktar / doz, ensektisit ve formulasyon türüne göre değişir. Bu doza göre hesaplanarak hazırlanan ensektisit su karışımı, pompalarla duvar ve tavanlara püskürtülür. Böylece, bir süre sivrisinek yoğunluğu ve hastalık bulaşı kontrol altına alınmış olur. Gerek sıtma ve gerekse diğer vektörlerle bulaşan hastalıkların kontrolünde sıkça başvurulan bir yöntemdir.
Alan sislemesinin esasını ensektisitin havaya / atmosfere, zerrecikler halinde, püskürtülmesi oluşturur. Ensektisit zerreleri yavaş yavaş yere düşerken, uçkun sivrisinekler bu zerreciklere çarpar ise, temas sağlanır ve ölür. Doğrudan atmosferde, açık alanlarda yapılabildiği gibi ( açık alan sislemesi ), bina içinde / kapalı alanda da yapılabilir (kapalı alan sislemesi).
Mazotta eritilmiş ensektisitlerle yapılan biçimine sıcak sisleme, suda eritilmiş ensektisitlerle yapılan biçimine ise soğuk sisleme denir. Etkililiği açısından, bu iki uygulamanın birbirinden farkı yoktur. Ancak, sıcak sisleme sırasında bol duman çıkması ve kesif bir mazot kokusu yayılması nedeniyle, yapılan iş daha gürültülü ve görünür hale gelir. Dolayısı ile de, halk üzerinde, yöneticilerin iyi çalıştıkları yönünde bir kanaat oluşur. Bundan ötürü de, yerel yöneticilerce yeğlenir. Buna karşılık petrolün çevre sağlığına olan olumsuz etkilerini de beraberinde getirir. Bu nedenle, soğuk sisleme tecih edilmelidir.
Alan sislemesi, uygun ensektisit seçimi ile ( sivrisineklerin duyarlı olduğu ve kısa sürede aktivasyon kaybeden ), sivrisineklerin en aktif olduğu akşam ya da sabah alacakaranlıkta yapılır. Ayrıca, hava koşullarının da uygun olması gerekir ( yağışlı ve rüzgarlı havalarda yapılmaz ). Alan sislemesi sivrisinek mücadelesinde çok etkili olmayan, bu nedenle de halk sağlığı uygulamaları ya da sıtma kontrolünde önerilmeyen bir yöntemdir. Daha çok sivrisineklerin rahatsız edici etkisini önlemek ya da turistik amaçlı uygulamadır. Bu amaçla bile, sisleme yerine larvasit uygulamaları tercih edilmelidir.
Larva Savaşı / Larvasit Kullanma: Adından da anlaşılacağı üzere, ensektisitlerin sivrisinek larvalarını öldürmek üzere kullanılmasına bu ad verilir. Su yüzeyinin özelliklerine göre; yani otlu sularda toz / granül formulasyonlar, otsuzlarda ise sıvı / solusyon formulasyonların su yüzeyine püskürtülmesi şeklinde yapılır. Etkili bir sonuç elde edebilmek için, larvasit olarak, larvaların duyarlı olduğu bir kimyasalın şeçilmesi gerekir. Tıpkı kalıcı püskürtmede olduğu gibi, ensektisit ve formulasyon cinsine göre metrekareye atılacak miktar değişir. Hesaplanarak bulunan miktardaki larvasit hazırlanarak, pompalarla püskürtme yapılır. Etkililiğinin olabildiğince uzun olması istenir. Daha larva döneminde öldürdüğü için, gerek sivrisinek ve gerekse sıtma kontrolünde en etkili kimyasal savaş yöntemidir. Tüm diğer yöntemlere yeğlenmelidir.
Larva savaşında, sistemik toksik etkisi olmayan; ancak larvanın solunumunu önleyerek etki eden kimyasallarda kullanılmaktadır. Bunun en eski ve klasik örneği su yüzeyine petrol / mazot püskürtülmesidir. Petrolün doğaya olan zararlarının anlaşılmasından sonra bu uygulama tüm dünyada, bu arada da Türkiye’de de yasaklanmıştır. Hangi tür durgun su olursa olsun, Mazot ya da diğer petrol ürünleri atılmamalıdır.
Son yıllarda, tıpkı mazot gibi, larvaların solunumunu engelleyerek öldüren bazı yüzey aktif maddeler piyasaya sürülmüş ve yer yer kullanılmakta ise de, çevreye olan etkileri özellikle de ötrofikasyona neden olması açısından dikkatle kullanılması gerekir.
Biyolojik larva savaşı günümüzde yaygın taraftar bulmuş uygulamalardandır. Bunların en başında geleni, durgun sulara / jitlere, Japon Balığı diye bilinen Gambusia balığı ekilmesidir. Larva ile beslenen bu balık, jitlere atıldığında hızla üreyerek sivrisinek sayısını etkili bir biçimde azaltmaktadır. Ekonomik olması yanında, doğaya zararsız bir yöntem olması en büyük avantajını oluşturmaktadır. Bu yöntemle larva savaşı için; akvaryumlarda veya doğal su kaynaklarında stoklanan / beslenen balığın, kepçelerle yakalanarak, hedeflenen üreme alanlarına atılması yeterlidir.
Bacilus Thuringiensis, ve Bacilus Sphaericus; larva savaşında kullanılan diğer biyolojik yöntemlerdir. Doğada bulunan, bu bakterilerin sporları sivrisinek larvaları için toksiktir. Yapay ortamlarda elde edilen sporların ya da ürünlerinin ( bioensektisit ) üreme alanlarına püskürtülmesi suretiyle larvalar öldürülebilmektedir.
Sivrisinek – İnsan İlişkisinin Kesilmesi
Bu uygulamanın esasını sivrisineklerin insanların yaşadığı yere girmesini ya da girmesi halinde de insandan beslenmesini engellemek oluşturur. Sivrisinek kontrolü anlamında hiç bir değeri yoktur. Buna karşılık, sıtmadan korunmada yararlı uygulamalardır. Bunların en yaygın ve bilinen örnekleri, evlerin kapı ve pencerelerinin tel kafeslerle kaplanması, cibinlik kullanılması ve kalın elbiselerle vücudun kapatılmasıdır. Oldukça etkili yöntemlerdir ve
hafifseyerek ihmal edilmemesi gerekir. Türkiye’de, Strata I’e giren bölgelerde tüm evlerin tel kafeslerle kaplanması, özellikle gebelerin ve diğer risk gruplarının ( nonimmün kişilerin ) cibinlik altında yatması önerilmelidir.
Kapalı hacimlerde buharlaştırmak suretiyle ( mat vb ), ya da losyon veya krem şeklinde deriye sürülerek kullanılan, sivrisinek kovucular sivrisinek insan temasını keserek etki gösteren kimyasallardır. Ancak, bunların sivrisinek kontrolünde bir yeri olmadığı gibi, sıtma kontrolünde de önemsenecek bir yeri yoktur.
Bunların kullanılmasında bazı konulara dikkat edilmesi gerekir. Mat kullanılan odanın, kapı ve pencerelerinin açık tutularak, havadaki konsantrasyonun belli miktarın üzerine çıkmaması sağlanmalı ve bu odalarda, bir yaşın altında bebek ile astımlı ve kalp yetmezliği olanlar bulunmamalıdır. Aynı şekilde, sinek kovucu losyon ve kremler de bebeklere sürülmemelidir. Losyon ya da krem türü kovucuların etki süresi dört saat kadardır ve etkilerinden yararlanabilmek için dört saatte bir yinelenmeleri gerekir.
Sıtmanın Tedavisi
Sıtmada, tedaviden amaç, yalnızca kliniğin iyileştirilmesi değil aynı zamanda taşıyıcılığın ve nükslerin önlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesi için ise, 14 günlük tedavinin hiç aksatılmadan ve tam olarak uygulanması gerekir.